DiscoverHizmetten
Hizmetten
Claim Ownership

Hizmetten

Author: Hizmetten

Subscribed: 94Played: 12,578
Share

Description

Hizmetten.com ailesi olarak sizden aldığımız destek ve dualarla yayın hayatına başladık ve her gün daha da güçlenerek yolumuza devam ediyoruz.

Dünyanın dört bir yanında görev yapan hizmet gönüllülerinin gerçekleştirdiği faaliyetler artık hizmetten.com ‘ da yer alacak.

Hizmetten.com sitesinin haberlerinden haberdar olmak istiyorsanız lütfen Safari, Chrome ve Firefox internet tarayıcılarınızda bulunan “zil” işaretine tıklayarak ücretsiz abone olun.

Bizimle paylaşmak istediğiniz haberler için e-posta adresimiz:
sizdengelenler@hizmetten.com
#FethullahGülenHocaefendi #FethullahGülen #Hizmetten
2078 Episodes
Reverse
*Îsâr; insanın kendi ihtiyacı olduğu halde diğer muhtaçların ihtiyaçlarını öne çıkarıp onları gidermesi, kardeşlerini kendine tercih etmesi, toplumun menfaat ve çıkarlarını şahsî çıkarlarından önce düşünmesi ve yaşama zevkleri yerine yaşatma hazlarıyla var olması demektir. Adanmış ruhlar öyle istiğna ve fedakârlık ortaya koymalıdırlar ki adeta îsârlaşmalıdırlar. Onlar, sadece maddî fedakârlıklarla yetinmeyerek, manevî füyüzat hislerinde de başkalarını kendilerine tercih edebilmelidirler. Zira, kendine im’an-ı nazar eden (yoğunlaşan) kimselerin başkalarını görmeleri mümkün değildir. *Hazreti Üstad’ın, “Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım!” sözü adanmış ruhlar için bir ufuk ve o ölçüde istiğna duygusu bir hedeftir. Adanmışın hayat felsefesi bu olmalıdır.
İstiğnâ ve beklentisizlik, Peygamberlik mesleğinin şiarıdır; insanları kurtarmak için kendi hayatını istihkâr ederek her gün ölüp ölüp dirilme, sürekli çalışma, hep koşturma, zahmet çekip meşakkatlere katlanma ama bütün bunlara bedel hiçbir ücret istememe irşad yolunun hususiyetidir. Nitekim, Hazreti Nuh, Hazreti Hûd, Hazreti Salih, Hazreti Lût ve Hazreti Şuayb (Allah’ın salat ve selamı Efendimizin ve bütün peygamberlerin üzerine olsun) hep aynı cümleyi tekrar etmiş; وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ “Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn’dir.” (Şuarâ, 26/109) diyerek, bütün peygamberlerin ortak duygu ve düşüncesini dile getirmişlerdir. Mevlâ-yı Müteâl, Sultân-ı Rusül Efendimiz’e, “De ki: Sizden bu hizmetim için hiçbir ücret istemiyorum, malınız sizin olsun! Benim ücretim yalnız Allah’a aittir ve O, her şeye şahittir.” (Sebe’, 34/47) buyururken de nübüvvetin bu ulvî yönünü nazara vermiştir. *Yâsîn Sûresi’nde anlatılan kahraman (Habib-i Neccar), اِتَّبِعُوا مَنْ لاَ يَسْأَلُكُمْ أَجْراً وَهُمْ مُهْتَدُونَ “Yaptıkları tebliğ karşılığında sizden bir ücret istemeyen, hiç menfaat beklemeyen, dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun.” (Yâsîn, 36/21) demek suretiyle, yine irşad erlerinin aynı vasfına dikkat çekmiştir. Habib-i Neccar, arkasında yürünecek rehberlerin en önemli iki vasfını nazara verirken, onların hizmetlerine mukabil hiçbir ücret/menfaat beklemediklerini ve herkesten önce kendilerinin dosdoğru yolda yürüdüklerini belirtmiştir ki, doğrusu, bu iki sıfatı üzerinde taşımayan kimselerin başkalarına hidayet yolunu göstermeleri hiç mümkün değildir. *İnsanlar canlı kitaplara bakarlar. Kitaplar kitaplaşan insanlarla bir şey ifade eder. (09:20) *Kur’ân-ı Kerim, Yûsuf Sûresi’nde geçen, قُلْ هٰذِهِ سَبِيلِۤي أَدْعُو إِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي “De ki: İşte benim yolum! Ben Allah’a körü körüne değil basiret üzere davet ediyorum.. bana tâbi olanlar da öyle…” (Yûsuf Sûresi, 12/108) âyetiyle Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) irşat ve tebliğ vazifesini basiret üzere gerçekleştirdiğine ve ümmet-i Muhammed’in de O’nun yolu üzere yürüdüklerine dikkatleri çeker. Öyleyse, adanmış ruhlar, ruhunun ufkuna yürürken zırhını rehin bırakan o Rehber-i Ekmel gibi yaşamalıdırlar. Evet, “Varım ol Dost’a verdim hânümânım kalmadı / Cümlesinden el yudum pes dü-cihanım kalmadı” düşüncesi yeni bir dünyayı inşa edecek mimarların genel dinamikleri ve en büyük sermayeleridir. *Kendini iman ve Kur’an hizmetine adamış insanların kredileri istiğnadır, tekeffüfte bulunmamaktır, halka el açmamaktır, beklentisiz yaşamaktır ve soluklarında sürekli “Fedakârlık ya Hû” deyip hep “Hû” çekmektir. Sizin arkadaşlarınız az imkanlarla dünyanın bin yerinde okul açmışlarsa, bunun arkasında da beklentisizlik, Hakk’a teveccühe Hakk’ın teveccühle mukabelesi ve yarım da olsa Müslümanlığı temsil edebilme vardır. *Sahabe efendilerimizdeki dinî hassasiyete ve İslamî heyecana derin bir özlem duyan Hasan Basri Hazretleri, çağdaşı olan insanların hayatları ile Sahabenin yaşayışını kıyaslayıp çok üzüldüğü bir gün şöyle demiştir: “Yetmiş Bedir gazisine yetiştim. Onların çoğunun elbisesi basit bir yün kumaştan ibaret idi. Siz onları görseydiniz deli sanırdınız; onlar da sizin iyilerinizi görselerdi artık ahlakın kalmadığına hükmeder, kötülerinizi görselerdi onların hesap gününe bile inanmadıklarını söylerlerdi.” Evet, dininden dolayı yer yer cinnet ve hafakanlara girmeyen, bu yolda dünyayı elinin tersiyle ittiğinden dolayı kendisine “deli” denecek ölçüde fedakârlıklar sergilemeyen kimselerin diyanetleri açısından kemâle ermeleri mümkün değildir. İslam hakikatinin mecnunu olmayanların da, insanlığa ebediyet şerbeti sunmaları imkânsızdır.
*Cenâb-ı Hak, başa kakmayı, insanları minnet altında bırakmayı ve bu şekilde onlara eziyet etmeyi yapılan işin sevabını iptal edecek bir sebep olarak zikrediyor: “Ey iman edenler! Sadaka verdiğiniz kimselere minnet etmek, onları incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın.” (Bakara, 2/264) buyuruyor. Evet, her türlü sadakat emaresine bu açıdan yaklaşılmalı; riya, süm’a, eza, başa kakma ve minnet altında bırakma sebebiyle yapılan o iyilik zayi edilmemeli. Beklentilerle o iş kirletilmemeli.
Efendimiz'in (sav) Tebliğ Sıfatı - 3 | Sonsuz Nur Vaazları 14 | M. Fethullah Gülen by
*Ne dünya debdebesi ve saltanatı yolunuzu yönünüzü değiştirmeli ne de gözleri âhu dilberler, Boğaziçi’nde yalılar, yazlıklar-kışlıklar, servet ü sâmânlar, ikbal ve imkanlar, güç ve kuvvetler. Çünkü kendinizi vakfettiğiniz bu yol, adanmışlar yoludur, beklentisizler yoludur. *Sen güneş ol, başları okşa; sana ne hidrojen ne de helyum gönderen olsun!.. Kendine rağmen yan, kavrul.. fakat kimseden bir şey bekleme. Sen ırmaklar gibi çağla, ak; sür başını yerden yere; fakat zinhar kimseden bir şey bekleme. Toprak ol, her tohuma bağrını aç; analar gibi bağrında neler neler besle.. ayaklar altında ol, katiyen başlara sıçramayı düşünme. Rüzgar ol, es; onu onunla, onu da onunla aşıla; zinhar hiçbir şey bekleme. Yâd-ı cemil olmaya bile bel bağlama!.. “Cenazeme gelsinler” deme. “Namazımı kılsınlar” deme. Allah sana yeter!..
BÜTÜN GÖK EHLİ SİZE BAKIYORDU ! - Mizan Klasik - M. Fethullah Gülen Hocaefendi by
GELECEKTE VAR OLMANIN ŞARTI NEDİR? - Mizan Klasik - M. Fethullah Gülen Hocaefendi by
Hicran Ve Ümit | Türkçe Olimpiyatları Kazakistan by
*Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in her zamanki mülayemet, hilm ve civanmertliğini Hudeybiye Sulhü ve Mekke Fethi esnasında da ortaya koyması neticesinde öyle insanlar Müslüman olmuşlardı ki, onlar katiyen harplerde dize getirilebilecek kimseler değillerdi. Mesela, Hazreti Hamza’nın şehit edilmesine sebebiyet veren Hind bile daha sonra mücahede meydanlarında hizmet eden bir kahramana dönüşmüştü. Yine, Siyer’de nakledildiğine göre, onun eşi Ebu Süfyan hazretleri, isabet eden bir okla gözü eline düşünce, “Şu kadar sene Peygamberini tanımadın, ne işe yararsın ki sen!” diyebilmişti. *Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in hadiseler karşısındaki tavrı engin bir siyer felsefesiyle yeniden ele alınıp toplumumuza kevser gibi içirilmeli. *Yananlarla yanmamak için içilmesi gerekli olan şeyi içmek lazım; o da mülayemet âb-ı hayatıdır; yumuşaklık, başkalarının hissiyatına saygılı olma, hırçınlığı terketme ve temkinli olma kevseri ve zemzemidir. *Dünyevî her beklenti insanın bünyesine düşmüş bir güve gibidir; bir gün onu yer bitirir.
Efendimiz'in (sav) Tebliğ Sıfatı - 2 | Sonsuz Nur Vaazları 13 | M.Fethullah Gülen by
*Hudeybiye Sulhü, Müslümanların kabullenemeyeceği öyle maddeler içeriyordu ki, Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) Allah Rasûlü’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Sen Allah’ın Rasûlü değil misin?” diyecek kadar üzülmüştü. Allah Rasûlü o esnada dahi sükûnetini bozmamış ve Hazreti Ömer’in (radıyallâhu anh) sorularına mülayemet ve sükûnetle cevap vermişti: “Evet, ben Allah’ın Rasûlü’yüm.” “Biz hak yolda değil miyiz?” “Evet, hak yoldayız.” “Öyleyse bu zilleti niçin kabul ediyoruz?” “Ben Allah’ın peygamberiyim ve Allah’a isyan edemem.” “Sen Kâbe’yi ziyaret edeceğimizi söylemedin mi?” “Evet, söyledim. Fakat bu sene demedim.” Daha sonraları Hazreti Ömer, bu hâdiseyi her hatırlayışta ızdırapla iki büklüm olmuş ve nedamet yutkunmuştu. Kendi ifadesiyle, bu yolda nice sadakalar vermiş, nice oruçlar tutmuş ve nice istiğfarlarda bulunmuştu!..
Allah’ın varlığı ve birliği de, Darwinci Evrimin büyük çoğunluğu yoruma dayanan iddiaları da “bilimsel” kriterler ile laboratuvara sokulup, kontrollü ve tekrarlanabilen deneylerle test edilemez. Allah’a inanıp imân eden birisi de, Darwinist Evrim’e inanan birisi de, kâinat kitabını okuyup yorumlayarak bir karara varmak mecburiyetindedir. Prof. Dr. İrfan Yılmaz hocamız ile uzun yılların verdiği bilgi ve birikimle kaleme aldığı yeni eserini, Evrimin acizliğini ve İslam'ın bilime ve evrime bakış açısını konuştuk. 📌 Yaratılışımız bir mucize midir yoksa tesadüf mü? 📌 Charles Darwin kimdir ve ne iddia etmiştir? 📌 İslam neden evrimi kabul etmiyor? 📌 Bilimle İslam çelişiyor mu? 📌 Evrimle İslam‘ın hemfikir olduğu herhangi bir tez var mı?
Hudeybiye Sulhü, pek çok yönden mü’minler için ilham kaynağıdır. Bununla beraber, Hudeybiye, Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in temkini, fetaneti, sabrı, tahammülü, dimdik duruşu, katiyen darılmaması, kırılmaması ve gönül koymaması açılarından da özellikle okunmalı; bu zaviyelerden de ibretler alınmalıdır.
Ülfet nedir? Nasıl aşılır? | Fethullah Gülen Hocaefendi by
*Kırılmalar, darılmalar bizi meşgul ederse, kırılmaya, darılmaya tahammülü olmayan işler yolda kalır. *“Cânımı cânan isterse minnet cânıma / Can nedir ki anı kurban etmeyeyim cânânıma!” (Fuzulî) *Zannediyorum Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’e ve nübüvvetine yürekten inanmış bulunan ve kalbinde O’na karşı azıcık alaka duyan bir insan O’nun mübarek başının yarıldığını her hatırladığında “Keşke şu kaya gibi olan başım O’nun önünde olsaydı da kılıçlar ona inseydi!” heyecanıyla dolar. Hazreti Mus’ab bin Umeyr’in (radiyallahu anh) Uhud’daki hali bunun delilidir. *Mus’ab bin Umeyr (radıyallahu anh) hazretleri, Uhud gününde Allah Rasûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) önünde savaşırken, bir kolu koparılınca öbür kolunu, o da budanınca âdeta “Bir bu kaldı.” deyip, kin ve nefretle kalkan kılıçlara tereddüt etmeden boynunu uzatmıştı. Ebediyetlere yürürken de hayatına denk bir mahviyet duygusu içinde ve yüzü toprağa bulanmış vaziyette göçüp gitmişti. Bir rivayete göre, Nebiler Serveri (sallallâhu aleyhi ve sellem), Mus’ab’ının bu hâlini şöyle dile getirirler: “Hazreti Mus’ab hayatta olduğu sürece beni koruyacağına ve bana herhangi bir zarar dokundurmayacağına dair söz vermişti. Şimdi elleri ve kolları budandığı için ‘Ya Rasûlullah’a bir şey olursa?’ diye hicabından yüzünü kapatmaktadır.” *Allah Rasûlü hiçbir zaman kırılmamıştı. Uhud’da savaş stratejisi konusunda ashabıyla istişare ettikten ve onların fikirlerine uyarak meydan muharebesine çıktıktan sonra pek çok şehit verilmiş ve Kendisinin de mübarek başı yarılıp dişi kırılmış olduğu halde kimseye gönül koymamıştı; atf-ı cürümde falan bulunmadan, hiçbir şey olmamış gibi yine ashabını toplayıp onlarla istişare yapmıştı.
Efendimiz'in (sav) Tebliğ Sıfatı - 1 | Sonsuz Nur Vaazları 12 | M.Fethullah Gülen by
İnsanlara dirilik aşılayabilmek için evvela diri olmak lazımdır; kalb ve ruhta dirileceğimiz âna kadar insanlara dirilik açısından vaad edeceğimiz bir şey yoktur. *İnsan kendinden sıyrılamamış, hayvaniyetten çıkamamış, cismaniyeti bırakamamış, kalb ve ruhun derece-yi hayatına yelken açamamışsa, onun ifade edebileceği çok fazla bir şey yoktur. Günümüzde çok defa kırılmalar da ondan kaynaklanmaktadır. Çok küçük şeylerden alınganlık gösteriyor ve hemen rahatsız oluyoruz. Kaynamamışız, pişmemişiz, olgunlaşmamışız. *İmana ve Kur’an’a gönül vermiş bulunanlara, günde beş defa huzur-u kibriyada iki büklüm olanlara düşen; başkaları kırdıkları halde bile kırılmamak, darıltacak şeyler yaptıkları halde dahi darılmamak ve illa bir şey denecekse “Allahım, bizi de ıslah eyle, onları da ıslah eyle!” deyip ıslah duasında bulunmaktır.
Allah vefalı, Rasûlullah vefalı, Ashab vefalı, büyük insanlar vefalı… | Mizan | M. Fethullah Gülen by
“Vefalı olup verdiğiniz sözü yerine getirin ki Ben de size karşı vefa ile muamele edip ahdimi yerine getireyim.” buyuruyor. (Bakara, 2/40) (04:45) *Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği üzere, “İman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise, mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.” İnsan, kendi cehennemini kendisi tutuşturuyor ve insan mahiyetinde yaratılmış olma, mantık, akıl, ihsaslar, peygamber, müçtehid, müceddit, nasih, hatip… gibi itfaiyecilere yol vermiyor ki alevleri söndürsünler. (06:55) *Recâizâde Ekrem’in ifadesiyle, “Bir kitabullah-ı a’zamdır serâser kâinât / Hangi harfi yoklasan mânâsı Allah çıkar.” Hazreti Pîr de, kâinatın satırları teemmül edildiğinde onların Mele-i Âlâdan insana gönderilmiş birer mektup olduğuna dikkatleri çekiyor.
Ramazan Bayramı Vaazı, 15 Eylül 1977 – MANİSA
loading
Comments 
Download from Google Play
Download from App Store