Discover
Şehir Hepimizin

296 Episodes
Reverse
Kadıköy Caferağa’nın afet toplanma alanı lüks konut ihalesine açıldı. Yağmur Yıldırım’ın konuğu Kadıköy Caferağa Mahallesi muhtarı Hanife Dağıstanlı son gelişmeleri aktardı.
Şehir Hepimizin’in Bursa’yı düşünmek: Bursa’nın geleceğini şekillendiren Çevre Düzeni Planı nedir başlıklı videosunda Tuğçe Tezer ve Gürhan Ertür’ün konuğu Prof. Dr. Murat Güvenç. Videoda, Bursa’nın tarihsel gelişimi, sanayi ve ticaret yapısı, doğal ve kültürel varlıkları, deprem riski, Marmara Denizi ve ulaşım yatırımlarının kentin mekânsal çerçevesine etkileri konuşuldu.
AFAD bütçesi ve bağışlar nerede? Bağışların şeffaf bir şekilde izlenmesi mümkün mü? Deprem öncesinde bütçeler doğru planlanıyor mu? İstanbul için ayrılan afet bütçesi yeterli mi? Gürhan Ertür’ün konuğu Prof. Dr. Nurhan Yentürk. Yentürk, AFAD bütçesi ve deprem harcamalarını, afet yönetimi bütçelerinin yetersizliği ve harcama süreçlerindeki eksikliklere dikkat çekti.
Hatay için çalışan; Antakya Samandağ İskenderun İlçeleri Kültür Yardımlaşma Dayanışma ve Çevre Gönüllüleri Derneği (ASİ-DER), Antakya Vakfı, Hatay Kültür Koruma ve Yaşatma Derneği, Hatay Ortak Meselemiz Konseyi Sivil İnisiyatifi, Hatay’ı Yaşatacağız Platformu, Kadim Antakya Dostları Platformu (KADOP), 9 Temmuz Pazar günü İstanbul’da düzenledikleri basın toplantısında sorunlarını, acil taleplerini ve çözüm önerilerini paylaştılar. Programda, konuklarımız Murat Tenekecioğlu (KADOP) ve Tevfik Usluoğlu (ASİ-DER) ile, Hatay’ın beş aydır hala çözülemeyen sorunlarını, merkezi yönetim ve yerel yönetimlerden taleplerini konuşacağız.
Şehir Hepimizin bu bölümünde, Pınar Uyan Semerci ve Sernaz Arslan’ın konuğu Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi Direktörü Ahmet İçduygu, göç ve kent çalışmalarını buluşturan BROAD-ER Projesi’ni anlattı.
İstanbul’un geleceği ve şehir planlama mesleği nereye gidiyor? Şehir Hepimizin video serisinde Tuğçe Tezer ve Gürhan Ertür’ün konukları, Tülin Hadi ve Murat Cemal Yalçıntan. Videoda, geçmişin az bilinen, ancak bugün gündemde önemli yer tutan şehir planlama mesleğini yorumlanıyor.
Kentleşmenin dönüştürdüğü afet olgusunu, artık “afetin kent hâli” olarak yaşıyoruz. Tuğçe Tezer ve Gürhan Ertür’ün konuğu Murat Güvenç, Şili örneğiyle Türkiye’nin afetlere dirençli kentler kurmaktaki eksikliklerini karşılaştırdı.Dünya tarihinin günümüze yakın çok kısa bir kesitinin konusu olan insan ve toplumun bir üretimi olan “kent” ve dolayısıyla “kentleşme”, dünyadaki neredeyse her şeyi etkileyen, değiştiren, dönüştüren bir filtre olarak ele alındı. Aile yapısından üretime, nüfusun siyasi yapısından bilince, hatta afetlere kadar birçok şeyin zamanla kentleştiği vurgulandı.Tarih boyunca dünyanın pek çok bölgesi farklı afet türlerinin konusu oldu. Ancak yakın geçmişte değişen ve bugünlerde yoğunlaşan yeni bir olguya dikkat çekildi: Artık afetler de kentleşti. Günümüzde insanların ağırlıkla kentlerde yaşıyor olması, afet konusunu önceki anlamının ötesine taşıdı. Sosyal, fiziksel, simgesel ve iktidarla ilgili yönleri olan kent, afetleri de dönüştürdü.“Afetlerin kentleşmesi” kavramsallaştırması, yakın zamanda Feshane Art İstanbul’da düzenlenen “Afetlere Dirençli Kent ve Toplum” seminerinde Murat Güvenç tarafından gündeme getirildi. Güvenç, Şehir Hepimizin programında, afetlerin kentin farklı yönleriyle birlikte düşünülmesi gerektiğini ifade etti.Videoda, afetlere dirençliliği her zaman örnek gösterilen Şili ile Türkiye karşılaştırıldı. Gelişmişlik düzeyi açısından benzerliklere rağmen, neredeyse aynı dönemde yaşanan depremlerden ders çıkararak kentlerini depreme dirençli hale getiren Şili’nin kayıplarını yok denecek kadar azalttığı, Türkiye’nin ise bu “iyi gelecek”ten ne kadar uzak kaldığı dile getirildi.“Toplumun birlikte yaşamaya karar verdiği meşruiyet çerçevesi”nin afetler açısından ne anlama geldiği, kağıt üstünde görünen ile gerçekte olan arasındaki mesafenin risklere nasıl karşılık geldiği tartışıldı. Türkiye’nin kentleşme serüveninde geçici çözümlerin kalıcı hale getirilmesi; gecekondu, dolmuş ve işporta üzerinden ele alınarak, kentsel altyapının afet hazırlığındaki büyük önemi vurgulandı.Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.Ayrıca, Türkiye’de yönetimlerin erken Cumhuriyet döneminden bugüne yaptığı tercihlerin afetlere hazırlık bakımından kentlere nasıl etki ettiği ortaya konuldu. Murat Güvenç, “Problemin kendisinin çözüm gibi görünmeye başlaması” sözleriyle bu tabloyu tanımladı. Programda, afetlerin gölgesinde şekillenen kentleşme serüveni ve yaşanan ile beklenen depremler ışığında kentlerin durumu, yani “afetin kent hâli”, yeniden düşünmeye davet edildi.OKUYUN – Şehir Hepimizin (436) – Bursa’yı düşünmek: Bursa’nın geleceğini şekillendiren Çevre Düzeni Planı nedir?
Şehir Hepimizin’de Tuğçe Tezer’in konukları Hakan Karademir, Ebru Firidin Özgür, İclal Dinçer ve Gökçe Dede. “Şehir (planlama) nereye gidiyor?” serisinin üçüncü videosunda, şehir plancılarının çalışma alanları değerlendirildi. İstanbul’un kamusal mekânları ve Ramazan Gülten başlıklı videoda kente ve kentliye karşı sorumluluklarını, İstanbul’un durumunu ve iklim krizinin derinleşen etkisiyle eksikliğini her gün daha fazla hissedilen, İstanbul’un kamusal mekanları masaya yatırıldı.
Sanatçı Çağla Ulusoy, Dirimart tarafından yayımlanan OVERWORKED kitabını ve çok katmanlı sanat pratiğini Şehir Hepimizin’de Abdullah Ezik’e anlattı.
Şehir Hepimizin’de Tuğçe Tezer’in konukları Burcu Özkaya Günaydın, Cihan Erdönmez ve Yelda Güzel. İki afet arasında Hatay’da orman yangınları başlıklı videoda Günaydın konukları ile Hatay’daki yangınları konuştu.
Şehir Hepimizin’de Zeynep Nur Ayanoğlu’nun konuğu mimar ve küratör Dicle Beştaş. Venedik Mimarlık Bienali 2025 Türkiye Pavyonu’nda Yerebasan Sergisi’nde asistan küratörlük yapan Dicle Beştaş Yerebasan Sergisini anlattı.
Zeynep Nur Ayanoğlu’nun konuğu tiyatro yönetmeni Salih Usta. Usta bu programda Afife Tiyatro Ödüllerine üç dalda aday gösterilen Khôra oyunu üzerinden bir kavramı sahnelemek, fiziksel tiyatro, mekanın dönüşümü ve kolektif yaratım süreçlerini ele aldı. Göç ve aidiyet temalarından yola çıkan oyun barınma krizinden kent politikalarına uzanan çok katmanlı bir anlatıya sahne oluyor. Salih Usta ile Zeynep Nur Ayanoğlu Khôra oyununu değerlendirdi.
Türkiye kentlerinin, İstanbul'un ve şehir planlama mesleğinin günümüzde geldiği durumu farklı alanlardan konuklarımızla değerlendirdiğimiz "Şehir (Planlama) Nereye Gidiyor" serisinin ikinci programında; şehir plancıların çalışma alanlarını, kente ve kentliye karşı sorumluluklarını, İstanbul'un durumunu ve her geçen gün biraz daha yaklaşan İstanbul depremini konuşuyoruz. Şu anda cezaevinde olan, MSGSÜ ŞBP mezunu, ŞPO eski İstanbul Şube Başkanı ve İBB eski Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman'ın şehir plancısı kimliğini; şehir planlamanın akademi, yerel yönetim ve meslek odası yönleriyle Tuba İnal Çekiç, M. Teoman Tekkökoğlu ve Rahmi Hızır'la konuşuyoruz.M. Teoman Tekkökoğlu: 1979'da Kuleli Askerî Lisesi'ni bitirip Kara Harp Okulu'na başladı.Ama12 Eylül cuntası tarafından TSK'dan uzaklaştırılınca, 1987'de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'ni (İDGSA) bitirdi. Rahmi Hızır: 2001'de inşaat mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra özel sektörde demiryolları ve köprü inşaatlarının şantiye şefliğini yaptı. Son 5 senesi İBB'de olmak üzere, 2007'den beri 18 senedir kamuda çalışmaktadır. Bu süre içinde Restorasyon yüksek lisansını tamamlamıştır. Tuba İnal Çekiç: Şehir plancısı ve akademisyen. Lisansını 1998 yılında İTÜ; doktorasını ise 2009'da YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde tamamladı. 2016 yılında YTÜ’de doçent olarak görev yaparken yayımlanan bir KHK ile üniversiteden ihraç edildi. O tarihten bu yana Berlin’de yaşıyor; Almanya ve bir süreliğine Hollanda’da çeşitli üniversitelerde çalıştı. Halen Darmstadt Teknik Üniversitesi'nde Mekân ve Kent Sosyolojisi bölümünde araştırmalarını sürdürüyor. 2012–2017 yılları arasında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nde yönetim kurulu üyesi ve iki dönem eş başkan olarak görev yaptı. Çalışmaları otoriter kentleşme, kentsel demokrasi ve katılımcı yönetişim konularına odaklanmaktadır.
Şehir Hepimizin programı yapımcılarından dördü olarak gündemi değerlendirdiğimiz bu yayında Ekrem İmamoğlu ve ekibinin gözaltına alındığı 19 Mart sabahından itibaren yaşanan toplumsal hareketliliği konuşuyoruz, İstanbul’un ihtiyaçlarını ve yerel yönetimlerin gündemini tartışıyoruz. Mart ayından beri devam eden eylemleri nasıl gözlemliyoruz, kent hakkı bağlamında bu süreci nasıl yorumluyoruz? Bu süreçte özellikle gençlerin protestoları ve talepleri ön plana çıktı, gençleri konu alan çeşitli güncel araştırmalar (*) yapıldı. Kent hakkı özelinde gençlerin hareketliliğini ve taleplerini nasıl değerlendiriyoruz? Bununla beraber kentte bazı mekanların yeni toplumsal anlamlar kazandığını da gözlemledik; Saraçhane, Maçka Parkı, Galata Köprüsü, Gazhane gibi - bunu nasıl yorumluyoruz? Bu sırada yaşanan Silivri depreminin bize hatırlattığı üzere, İstanbul'un acil ihtiyaçları neler? Yerel yönetimlerin ve yerel yönetimlerle çalışan sivil toplum kuruluşlarının ajandasında ne var, ne olmalı? Gürhan Ertür, Itır Akdoğan, Tuğçe Tezer, Yağmur Yıldırım değerlendiriyor.
Şehir Hepimizin yeni videosunda Zeynep Nur Ayanoğlu’nun konuğu sanat tarihçisi Barış Acar. Bu bölümde direnişlerde sanatın rolünü ele alıyor. Psikocoğrafya teriminden yola çıkarak Pikaçu Manifestosu’nu değerlendirdi. Direniş, sanat ve Pikaçu başlıklı videoda Acar, “Pikaçu olmaktan başka bir şansımız yok” dedi.
Şehir Hepimizin’in yeni videosunda Sibel Bültay’ın konuğu Dr. Ayşe Kaşıkırık. Kaşırık, Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nın (KAPI) çalışmalarını anlattı.
19 Mart sonrası gençlerin siyasal katılımını değerlendirmek için bu hafta Şehir Hepimizin programı, gençler ve gençlerin siyasal katılımı üzerine birçok araştırma yürütmüş olan Prof. Dr. Demet Lüküslü ve Prof. Dr. Emre Erdoğan’ı konuk ediyor.“Şehir Hepimizin” programı bu hafta 19 Mart sonrası gençlerin siyasal katılımını ele aldı. Bu haftaki programın konukları, gençlik üzerine çok sayıda araştırmaya imza atmış olan Prof. Dr. Demet Lüküslü ve Prof. Dr. Emre Erdoğan’dı.Programda, gençlik kavramının tanımı, farklı gençlik halleri, siyasal katılımın tarihsel bağlamı ve biçimleri konuşuldu. Konuklar, mevcut sosyo-politik atmosferin gençlerin siyasal katılımını nasıl etkilediğini tartıştı. Artan toplumsal kutuplaşma, ekonomik krizler ve COVID-19 salgınının gençlerin dünyaya bakışını nasıl şekillendirdiği Mannheim’ın kuşak analizine dayanarak değerlendirildi.Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Demet Lüküslü, gençlik sosyolojisi alanındaki çalışmalarıyla tanınıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emre Erdoğan ise siyasal katılım, kamuoyu ve gençlik refahı üzerine araştırmalar yürütüyor. Erdoğan, TÜBİTAK destekli NEET gençler üzerine yapılan bir projenin de yürütücülüğünü üstleniyor.Şehir Hepimizin (418): Gençlik ve siyasal katılım | Emre Erdoğan ve Demet Lüküslü değerlendiriyor
Şehir Hepimizin’in yeni videosunda sanat tarihçisi Barış Acar, avangard sanat ile çağdaş sanat arasındaki ilişkiyi ve sokak protestolarıyla olan bağlantısını Zeynep Nur Ayanoğlu’na anlattı. Sanatta direniş ve sokak protestoları başlıklı videoda Acar, sanat ile direniş arasındaki bağı değerlendirdi.
Gürhan Ertür’ün konuğu Tuğçe Tezer. 6 Şubat depremlerinden 25 ay sonra Antakya’da yaşam koşulları, hak temelli yaklaşımlar, barınma ve mülkiyet hakları, kentleşme sorunları ve bölge halkının karşılaştığı zorluklar konuşuldu.6 Şubat depremlerinin üzerinden 25 ay, 770 gün geçti. Günümüzde zaman hızla akıp gidiyor gibi görünse de, deprem bölgesinde yaşam koşulları hala depremin ilk günlerindeki zorlukları taşıyor. Özellikle en büyük hasarı alan Hatay-Antakya’da gündelik yaşamı belirleyen kavramlar değişmedi: Riskli alanlar, rezerv yapı alanları, hak sahipliği, toz, beton santralleri, taş ocakları, TOKİ ve kalıcı konutlar, konteynerler, elektrik kesintileri, trafik ve ulaşım sorunları…Tüm bunlar yaşanırken, belki de en başından beri konuşulması gereken meseleler hep arka planda kaldı. Oysa bugün, deprem bölgesinde hak temelli yaklaşımlar geliştirmek her zamankinden daha önemli. İnsan haklarını; insan dışındaki canlıların haklarıyla, yaşam hakkını; barınma ve mülkiyet hakkıyla, yaşanabilir kentleri; kentsel iyilik haliyle, sosyal ve mekânsal adaleti yurttaşlıkla birlikte düşünmek gerekiyor.T.C. Anayasası’nın tanımladığı temel haklar—konut hakkından mülkiyete, eğitim ve öğrenim hakkından üretim alanlarına, temiz içme suyundan güvenli gıdaya, tarihi ve kültürel mirasın korunmasından doğal alanlara kadar—nitelikli bir hak perspektifi sunuyor. O halde, geride kalan 25 ayın olumlu-olumsuz tüm deneyimlerini, bölge halkının haklı yorgunluğunu ve endişesini görmek, bununla yüzleşmek ve bundan sonra yapılması gerekenleri tartışmak zorundayız.Planlama süreçlerinin, kamu idaresi tarafından oluşturulacak çok disiplinli tartışma ortamlarında ele alınması gerekiyor. Ancak bu süreç, sadece merkezi yönetimle sınırlı kalmamalı; üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve en önemlisi yerel halk da sürece dahil edilmeli. Geleceğin dayanıklı, adaptif ve yaşanabilir kentlerini oluşturmak için hepimizin sorumluluk alması şart.Bu süreçte, Hatay’da yaşamını zorlu koşullar altında sürdüren ya da deprem sonrası göç etmek zorunda kalanların ortak bir tavır geliştirerek sürecin aktörlerinden biri haline gelmesi temel bir gereklilik. Öte yandan, uzaktakiler olarak bizler de bölgedeki ihtiyaçları anlamalı, kendi konumumuzu ve yapabileceklerimizi fark etmeli ve elimizdeki olanaklarla yerel halka destek olmalıyız.Depremi sadece bir afet olarak değil, sosyal ve mekânsal adalet meselesi olarak görmek ve çözüm üretmek hepimizin sorumluluğudur.
Şehir Hepimizin’in yeni videosunda Zeynep Nurayanoğlu’nun konuğu Emel Gülşah Akın. Akın, “Kültürü Koru, Yaşamı Koru, İklimi Koru” raporunu anlatarak müzelerin iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl bir rol üstlenebileceğini ve sürdürülebilir müzecilik uygulamalarını değerlendirdi.Museums for Future’un Türkiye ekibi tarafından hazırlanan “Kültürü Koru, Yaşamı Koru, İklimi Koru” raporu, müzelerin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğine karşı nasıl bir dönüşüm geçirmesi gerektiğini ele alıyor.Müzeler, iklim krizine karşı hangi somut adımları atabilir? Sürdürülebilir müzecilik uygulamaları ziyaretçilerin farkındalığını nasıl artırabilir? Kültürel mirasın korunması için müzelerin enerji tüketimi nasıl azaltılabilir? İklim değişikliğinin müze koleksiyonları üzerindeki en büyük tehditleri nelerdir? Müzeler, toplumu iklim adaleti konusunda bilinçlendirmek için nasıl bir rol üstlenmeli?Museums for Future Türkiye koordinatörlerinden Emel Gülşah Akın, müzelerin iklim dostu bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini belirtti.Akın, “Müzeler, sadece görsel bir deneyim alanı değil, aynı zamanda bir organizasyon sistemi. Müzelerin sergileme, koleksiyon koruma ve eğitim programları, iklim dostu bir yapıya kavuşturulmalı”OKUYUN – Şehir Hepimizin (412): Fotoğrafın grameri | Esra Özdoğan, Abdullah Ezik’e fotoğraf pratiğini anlattıMüzelerin, iklim krizinin etkilerine duyarlı olması ve karbon ayak izlerini azaltması gerektiğini söyleyen Akın, bu konudaki somut adımlara dikkat çekiyor: “Bazı müzeler, gece boyunca gereksiz aydınlatma kullanarak enerji israf ediyor. Basit önlemler bile büyük fark yaratabilir. Bunun yanı sıra, müzelerdeki eğitim materyallerinin geri dönüştürülmüş malzemelerle hazırlanması da önemli”Müzeler, sadece sergi alanları olmanın ötesinde, iklim adaleti ve sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratacak alanlar haline gelmeli. Akın, bu konuda şu vurguyu yapıyor:“Müzelerin en eski işlevlerinden biri koruma, saklama ve gelecek nesillere aktarma. Ancak bu eserlerin geleceği de iklim krizinin elinde. Sürdürülebilir politikalar benimsemeyen müzeler, aslında kendi varlıklarını da tehlikeye atıyor”Museums for Future ekibi, bu bilinçle hareket ederek Türkiye’deki müzelerin iklim dostu adımlar atması için rehberler oluşturuyor. “Kültürü Koru, Yaşamı Koru, İklimi Koru” raporu da bu kapsamda önemli bir kaynak sunuyor. Müzelerin, topluma bu bilinci aşılamada daha aktif roller üstlenmesi gerektiği ise bir gerçek olarak karşımızda duruyor.Müzeler nasıl dönüşebilir?Müzeler ve toplumsal duyarlılık