Discover
Aşiyan
34 Episodes
Reverse
KALK, DÜĞÜNE GİDELİM*
Sarardın üzüntüden, üç gün ağladın
baktım gözlerine şıçramış halkın gözleri
incesin
bardakta bir karanfile benzemiyor inceliğin
serçeler sekmiyor hayır, dudaklarında
ham demirden bir çanakta dövülmüş otlar olur
ısınmış taşlar olur yazları geceleyin
sazlar
kanımda Çiçek Dağı'nı vurur
doldurur öylece göz yerlerimi inceliğin.
Tenimde iz bırakmış kar kokusu
terli, muğlak adamların hevesleriyle
harman edilmiş tenim
sevinçler artırmışım çiçekli
ve çiçeksiz bütün dağlardan.
Sarhoşken bağrıma akıtılan yıldızlar
özümü çekip ayırmış avuntulardan.
Şimdi sana bakıyorum, kalabalık gözlerin
ağlamasan bizi utandıracak sanki dünya
Valentina Tereşkova
ve çekik gözlü kadın komandolar
çünkü üç gün beslendiler senin gözyaşlarınla.
Sen ağlarken azığımız çoğaldı
elledik halkın ağrılarını cesurca
ağlamasan
kök inatla kavramıyor toprağı
boş umutlar içinde pervasız büyüyor kir
ağlıyorsun ihanete karşı şavkıyor pıçak
bir pıçak ki sevgilim, Sürmene işidir.
Bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
üzgün, kara, ayaklanmaya hazır
ben yaralar kuşanıp katılırım onlara
onlara katılırım yedek mermi ve şarkılar alarak
seni alırım sonra her bir yanım çağıldar
bir oyuna kalkarız sıkılmış yumruklarla
yazarız duvarlara fırtınalı yazılar.
Bir gün burda, bu kalktığımız yerde
kendini yaşamakla taşıran bir güneş kabarcığı
zonklayan bir atardamar olduğu anlaşılır
el tutuşmuş çocuklar ki o zaman
senin gözyaşlarını heyecanla kapışır.
________________(*) Anamın uyuşmuş ayağını harekete geçirmek için söylediği söz.
Özel, İ., "Kalk, Düğüne Gidelim", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.138-140Simplemente Tú Mar Negro • Edwin Encinas[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
MUŞ'TA BİR GÜZ İÇİN PRELÜDLER
1.Bütün renklerimi siliyor dışardaki yağmurderin bir bıçak izi olduğum içinartık beyaz bir yumruk gibi kaldım diyehayatın karşısındabütün kurnazlığımı siliyor dışardaki yağmur.
2.Dik bayırların üstündeki bağlartitrek öpücükler gibi yapraklarınıkızıl, kahverengi, ıslak yapraklarınıgökgürültüsüne doğru sermektedirkargalar Muş'un ve mezarlığın uğultusunutartarken kanatlarıylaçoktan çorap örmeye başlamış dağlı kadınlardan uzaktaevine bir kumru tadı bırakarakZülküf'ün anasıdüşünmektedir.
3.Güzdür amaavanti popolo şarkısı değildir bir ağızdangünler ellerimi sildiğim birer üstüpüdür buralardakapıkulunun rezil tel örgüsü içindenve şakrak dostlarımdan uzakta.
4.Şayaktan bir sabah örtüsü takılıyor aklımakağnılar ve mali sermaye üstüne düşündüklerimhalkın alkışlarıyla kuracağı dünya üstüne düşündüklerimve artık sarışın olmayangövdemi dünyaya bulayan sevgilimsarışın yapraklarıyla dökülüyor aklıma.
5.Sis sanki ayaklandırıyor yamaçlarısisle çalkanıyor böğrümüzdeki ovabana çarpıp kırılıyor mahpusluk düşüncesiben güya şiirler yazdığım için mahpusmuşummahpus olduğu için şiirler yazarmış Ho amca.
6.Nafile bir zamanın takvimidirgüz güneşi toprak damlara değince yaşanılançekiç örse var gücüyle vurmazsa neye yararpartizan varlığımı dünyaya çakmadıkçasabahın bekâreti karşısında kargalar.
7.Adını "bir gün fazla yaşamak" koyduk.Ey merak, ey zafer haykırışı, oğlum!Ellerin ve doğurtucu erkin başdöndüren macerası!Ey toprağın ve rahmin tükenmez hünerleri!Güz ki ancak hainin yüreğini soğuturbir korkağı mahzun kılar kırlangıç sürülerisabırla, kin tutarakgülen günlere ulaşan sesleri buldukadına "yaşamak" diyoruz"düşmana inat bir gün fazla yaşamak!"
8.Kirpiklerimin ucundaki bulutlarMuş'ta güzün artık son kelimeleridiryüzümde serin soluğunu duyuyorum dünyalı meleklerinkar düşmeye başladı tepelerimizebeyaz bir şiir için artıktüfeğimi doğrultuyorum.
Özel, İ., "Muş'ta Bir Güz İçin Prelüdler", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.118-125Ice Tree • Kelly Thoma[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
İsmet Özel, şair, ve bugün yetmiş sekiz yaşında!
MÜNACAAT
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımıölmedim genç olarak, ölmedim beni leylakbüklümlerinin içten ve dışardansarmaladığı günlerdebir zamandıheves ettim gölgemi enginde yatano berrak sayfada gezindirsem diyeölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydigenç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek içinhalbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazeretidemedim dilimin ucuna gelen her ne isevay ki gençtimölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmakfırsatını Adem’e veren sendinbilmedim onun talihinden ne kadar düştü banagençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımdagergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idihaykırınca çeviklik katardım gökyüzünebir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarakbulutu kapsayarak açmadan buluta içtekinitanıdım Ademoğlu kimin nesiymişter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, kurnası murdaryazgımkendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdimnehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı dagözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya veremne fark eder demişimbilmeden farkı istemişim.Vay beni leylak kokusundan çoban çevgeninearastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!Yola mademçöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştımhava bozar, yüzüm eğik giderdim yineyaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlaryola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendimgelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgınonunla benhep sevişecek gibi baktık birbirimize.bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyarne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizdehani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralıkbütün vadilere indik bir kez öpüşmek içinkalmadı hiç bir tepe çıkılmadıkeriyeydik nesteren köklerine sindiğimizcealıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydıkah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydıdoğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamızama kendi çeperlerimizi böyle kana buladıkgönendi dünya bundan istifadedünya bayındırladı:Bir yakış, bir yanış tasarımı berideöte yakada bir benî ademher gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılanartık bu yaşa erdirdin beni, anladımgençken almadın canımı, bilmedimdemek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmişçünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yerçiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymışinsanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbitaşınacak suyu göster, kırılacak odunukaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimdebileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemintütmesi gereken ocak nerde?
Masâr • Le Trio Joubran[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
AKDENİZ'İN UFKA DOĞRU MORA ÇALAN MAVİSİ
Yaz günleri beni hatırlamıyor.Salgılı bir hayvanla bitişiyorum yaz yaklaşıncayayılıyorum ortasına sevgili tüylerimingeniş uykulardayım, muazzam uykulardayılların zulmünden haberim yokne de sürgün taşralı kızlar korosundangeçiyor hazza yatkın dudaklarıyla gececanımın ilmekleri arasından.Beni artık kimseler arayıp da bulmasınbeyaz harmanilerin göklere açık sofrasındayıktığım saltanatın dizinde inlediğimaşkın en tabanında yattığım anlaşılmasınçünkü ben çok gizli bir yanlışındehşetengiz yeteneğini ölçmek içinyepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz'eMeryemoğlu sanıp ben zavallı ademiçarmıha çaktılar orda çok zaman önce.Çok zaman önceydi ki otobüslermermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarınanice yılgın havarilerle gidip geldi.Hepimiz, yani taflan çiğnemekle güzelleşen çocuklarhavariler karşısında haramigövdesinde hayvan kabarınca mecalsizkutlu bir tan çıkarmayı denedikkayser makinasındanannelersevecen gözyaşlarıyla korurdular bizi.
Bizi sen ey beyhude ve baygın duyguların yırtıcısısen ey loş çalgıları uykulardan çıkarıpBahçelerin hayatına yerleştiren esrarbizi bırakmıştınacı güller salınırdı kanımın raddelerindeve ben güneş altında kendini bize öptüren neysegece onun kimlerle buluştuğunu araştırdımo zaman yalın yürek kaldım şiddetin çölündealdanışların çölünde korkudandenize dilimi soktum ayaklarımdan önce.Bu kadar, bu kadardı Akdenizaslı yokmuş dinlediklerimineski moda güneş sanrılarındanbir şair cesedinden hiç farkı yok denizin.Yok ve yaz günleri beni hatırlamıyorboğulmuş hüznü gösteriyor bana memelerindengeçiyorum bir yakıcı maviden derinleştirilmiş morageçiyorum ayaklarım altında kumları hıçkırtarakKara yaz! Karanlık yaz! Kararan vücutlardanrıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz.
Özel, İ., "Akdeniz'in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.189-192Then the Quiet Explosion • Hammock[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
SEVGİLİME BİR KEFEN
Alçak sesle uçuyor üzerimdensaçları kına yakılmış bir kadının mihrâbıbu gövermiş güz günleri çıldırtırçileden ve kitaplardan çıkartır insanıurlar, karınca cesetlerititreyişlerle örtülür üstümmerakbir devrimcinin hazırlığıdırve alçacık bir sesle uçar üzerimdenkanser, begonya, ölüm.
Beyaz tülbentler camın arkasındave çıkarılmış insan gözlerikırk batman ağırlığında sahici insan gözleribağrına taş basan anao ananın ölüsünden kalkan tozey acılar gardiyanı, ey güz gündüzleri.
Bir isyankâr çetecinin yağmuru altındakendi kavruk güzelliğimi yumrukluyorumkulunç gibi giriyor öğleden sonraki cumartesininumudumki hırçın bir hayvandır durmadankalgıtır banknotları, miting alanlarını.Ve tarçın kokusu ve yorgunluklarlaoturduğumuz evleri tıkayanmerakbir devrimcinin hazırlığıdır.
Yıkanır bazı bakır dövücüleri çarşılardaşakırtılarla sürüklenir bazlama açan kadınlardibeklerinde inatlarını dövenhınzır umutlarını döven kadınlar şakırtılarla.
Benim harcım değil bir yar sevmek gizlidenher yanım bin türlü merakla dalanmaktao loş buhur kokuları, analarımızaşererken toprak yiyen analarımızyüreğimin palamarlarını çözüyor aya karşıgökçe sancım zonkluyor bileklerimdezonkluyor talaşlar, talaşlarşakağıma vuran balyozun talaşları.
Özel, İ., "Sevgilime Bir Kefen", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.81-83Nocturne in Paris • Tony Anderson[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
SEVGİLİME İFTİRA
Dudaklarından kalkarken boynun kurcalar benibir yanımı kara çıbanlara saldılar, ıslakbir yanım hiç ayrılmamıştır, gümeçlerde saklıdırondan ki nefret içinde omzunu okşuyorumama bana şimdi gerçekten zor gelen şeybir grevin çocuklara kazınmış izlerini hatırlamaksözlerimi etime bastırıyorumiçimde çalılıkları yaran bir postalın tortusubenim bu sası karanlığa zorla, zorlayaraktutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu
yeter kisağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak içinsen bir daha beni saçlarınla sıyırağdalanmış sevincimi hışırdat, bunu yapabilirsinçünkü bütün bankalar, silah fabrikalarıhergün bacaklarımıza sırnaşan kara köpüksenin sessiz gururunda homurdanan tufanıhesabetmiş değilbilmemişler hıncımın yaban otlar suladığınıçalakalem sevebilmek elimden gelmiyorbelki evetonların mühürlerini kımıldatan barut dumanlarınısolumaktanbiraz çopurlanmıştır sesimsenin göğsünü ağartırken yıpranılacak elbetbakışlar tozlanacak, dolukmuş sofalardanezikliğin şehveti yayılıncataptaze yaşlanmayı da öğrenmem gerekecek
iştedir yalanı seyreltiyor uykusuzluklaraklımın köşesinden atlılar geçiyordeğil mi ki beni şımartan gökyüzüdürve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyimhiçbir dostumu kalebent saymam parmaklıkların ardındakan değildir dostlarımın çakşırına bulaşankan değil, mürekkep lekesi, ben bilirimçünkü birgün gerçekten kan aktığındaölüm çiçeklerin yırtıcı dülgerliği sanılacaktırkaraysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımdaaşktandır titrediğim eğer ki titriyorsamsözlerim öcalan ağza misvak, iyice anlaşılsınbu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdankeşke kan olsa,
o zamansenin çardağına çıkarkenkarıştırırken şarapla kendimi sanavarsın gün geçtikçe herşeyde biraz kahırbiraz bakır çalığı olsun lokmamızdabana soru sor artıkbeni kurtarma, konuşturbeni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla.
Özel, İ., "Sevgilime İftira", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.152-155Doğum/Birth • Büşra Kayıkçı[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
ESENLİK BİLDİRİSİ
Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevirkandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsayağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsao şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir.
Duygular paketlenmiş, tecime elverişligövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedirgazeteler tutuklamış dünya kelimesinio dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir.
Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısızve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verirsöz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkızöcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir.
Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdırkin, susturur insanı; adına çıdam denirsusulunca tutulan çetele simsiyahtıro siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir.
Vandal yürek! Görün ki alkışlanasınez bütün çiçekleri kendine canavar dedirhaksızlık et, haksız olduğun anlaşılsınyaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.
Özel, İ., "Esenlik Bildirisi", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.173-174What Have They Done? • Max Richter[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
AKLA KARŞI TEZLER
1.Gecenin üçüdür en uygun zaman, bahse girerimdüşünün: sabah çok yakınoysa ışıltı yok ortalıktanerdeyse gece bitmişama sürmekte karanlıkhenüz uyanmış bazılarıhenüz uyumamış bazılarıbazıları uyanmış uykusuna doymadanbazıları uykusuna varmadan doymuşgörüyorsunuz ilm-i hilaf ü cedel düzeniyle hayatnasıl da sürüklüyor kendinive ben bunu kanıtlayabiliyorumşu şair halimleböylece size ey saygıdeğer erbab-ı cumhuriyetakıllı ve yetenekli olduğumukanıtlamış oluyorumsizler debu derin bilgeliği kavrayarakkendi değerinizi ortaya koymuş oluyorsunuz.
2.Ütüsüz bir pantolon kadar tedbirliyimtarihi bir gerçek kadar sıkılganbilmem ki Tesalya'daki Termofilbir yiğitlik anısıbir hayınlık anıtı mı olsayine bilmem quantum kuramını
öğrenen insan haklı mıdırkendini ardıçkuşu sanmakta-benyirminci yüzyılın sonlarındaen uzak uyanışlar ikliminde yaşadımbir imparatorluk genişliğindeki gençliğim sırasındakadınlardan daha çok birinci şubeye vardım.
3.En mutlu insanlar belki debaca temizleyicileridiröyle dar, öyle kara karanlık bir yerdedirler kiüreklerini geniş, dayanıklı
aydınlık tutmak zorundadırlarbuna yükümlü sayarlar kendilerini.Baca temizleyicileri başkalarını sevmekle kalmazbaşkalarınca sevilirler aynı zamandaçünkü herkesi düşünmeyecek kadar mutluherkes tarafından düşünülmeyecek kadar mutludurlar.
4.Köylüleri niçin öldürmeliyiz?Bu sorunun karşılığını bulamıyorumiçinden çıkılmaz bir olay, ama önemsizköylüleri öldürmesek de olurhatta onların kalın suratlarını
görmezlikten gelebilirizyapılacak çok şey var dahasözgelimi ben, kendimhiç hayıt ağacı görmemişimgörmeden ölürüm diye korkum da yokdeğil mi ki albatrosu Baudelaire'denYves Bonnefoy'dan semenderi öğrendimbir gün bakarsınızşu güzelim bilgiç beynimi kırıpteneşir tahtası olarak kullanabilirim.
Özel, İ., "Akla Karşı Tezler", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.185-188Threshold • Adam Hurst[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
ÇÖZÜLMÜŞ BİR SIRRIN ÜZÜNTÜSÜ
Yaşamaktan öte özür bulamayınca aşkasonuçları bir bir gözden geçiriyorumpulluklarla devrilen toprağın ıslaklığındaki canmadenlerin buharından elde edilen büyübazı yasak kitapların verdiği dinç duygularnelerse ki yaşamak sözünü âsi kılannelerse ki lekesiz, umutlu ve budala.Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklarasorular sordum nice kara sıfatları üstüme alaraktanipte boynum, ağzım şehvet yalaklarındaçapraştım, and içip ayna kırdımdoğadan bir vahiy bekledimse boşunabaktım akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdıhiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.
Sözlerimin anlamı beni ürkütüyorböylesine hazırlıklı değilim daha.Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.
Özel, İ., "Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.171-172Jane Maryam • Evgeny Grinko[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
WATERLOO'DA BİR DİŞİ KEDİ
O silik aynalarda şaşırdığım pis yüzümdaha çok insanlara benzeyen ve onlarahırçın çalgılar yansıtanyüzüm.Uykularım upuzun bir geçmişi yaktıkçave o külle yıkandıkça ben durmadanutançla ovuşturduğumyüzüm.Zengin dul dişi bir kedi seviyor ya kucağındabelki bu insanlara güvenimi doğuruyor durmadanellerim bağlı da ondan bu belkiyaşlı adamlar artıyor haykırışımdankanatlarını bembeyaz çırpıyor kuşlarbir kadın vuruyor kuşlara kendinivuruyor vuruyor kanatıyor belkisonra da güneşin gövdesine yorgunluktan.O silik, eski, yalnız aynalardakısaca insanlarda yanikuşları eskiten kankurusun.Gürültülü bir intihar başlasın akşamladinsin sen soyundukça geceye karışan hüzündinsin dinsin benim çağdaş olmayan iğrenç yüzüm.Ayın parçalanışını bir dişi kedi gördüWaterloo’yu gördü bir asker, bir kahramanama bizim için ne Waterloo, ne yağmur öncesi hüznübir aptalca büyü uğraştırıyor bizi durmadançünkü umulmadık bir şey oluyor artık insanbir şey, bir kahkaha sabahın karşısındave yüzüm, o deşilmiş, o iğrenç yaraartık kendine yürüyor kalkıp onlardan.
Özel, İ., "Waterloo'da Bir Dişi Kedi", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.38-39Comptine d'un autre été, l'après-midi • Yann Tiersen[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki, ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: - Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben.
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana ''Gel'' desin.
[Fon, Uğur Ateş tarafından hazırlanmıştır.]
[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?
Sizin hiç babanız öldü mü?Benim bir kere öldü kör oldumYıkadılar aldılar götürdülerBabamdan ummazdım bunu kör oldumSiz hiç hamama gittiniz mi?Ben gittim lambanın biri söndüGözümün biri söndü kör oldumTepede bir gökyüzü vardı yuvarlakŞöylelemesine maviydi kör oldumTaşlara gelince hamam taşlarınaTaşlar pırıl pırıldı ayna gibiydiTaşlarda yüzümün yarısını gördümBir şey gibiydi bir şey gibi kötüYüzümden ummazdım bunu kör oldumSiz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Conversation with Father • Zbigniew Preisner[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.Dante gibi ortasındayız ömrün.Delikanlı çağımızdaki cevher,Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,Gözünün yaşına bakmadan gider.Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?Ya gözler altındaki mor halkalar?Neden böyle düşman görünürsünüz,Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?Zamanla nasıl değişiyor insan!Hangi resmime baksam ben değilim.Nerde o günler, o şevk, o heyecan?Bu güler yüzlü adam ben değilim;Yalandır kaygısız olduğum yalan.Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;Hatırası bile yabancı gelir.Hayata beraber başladığımız,Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;Gittikçe artıyor yalnızlığımız.Gökyüzünün başka rengi de varmış!Geç fark ettim taşın sert olduğunu.Su insanı boğar, ateş yakarmış!Her doğan günün bir dert olduğunu,İnsan bu yaşa gelince anlarmış.Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!Her yıl biraz daha benimsediğim.Ne dönüp duruyor havada kuşlar?Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?Neylersin ölüm herkesin başında.Uyudun uyanamadın olacak.Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?Bir namazlık saltanatın olacak,Taht misali o musalla taşında.
Come, Gentle Night • Abel KorzeniowskiŞiir Türk'ün İklimi'nden[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
KAN KALESİ
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimdeey kanıma çakıllar karıştıran isyansaçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehreinsan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksamgünü geçmiş bir gazete, toprak bir çanakbir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanındaşeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım içinbir şahan tüylerini döker ardımsıraartık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırımböğrümde kambur çocuklardan bir payanda.
Gizemli bir dehliz gibi şehri dolaşıyorumsıkıca tutuyorum kendimi şehre karışmaktan alıkoymayaher yerimde urlar çıkıyor, biraz kürt, biraz köylü, biraz makinakangren oluyorum bahar geldiği içinurlarımı kesiyorum kör bir usturaylaama kopmuyor onlar ve bana şehri dolaştırıyorbırakabileceğim her şeyi bıraktırıyor banakızlardan geçilmiyor köprüler, ayak bileklerime dekyükseliyor kız tortularıtülbentlerden kanı süzülürken körpe yavrularınbir bazı şeyler bulmalı yüzümüze tebelleş olan bu korkuya—Avluya çık—Avluya kara bir şey bırakılmış (bir bomba)
Kulaklarımız alışmıştı tıpırtısına yağmurunşehre sıkıntının rahatlığı basmadan giriyordukfilimler üç günde bir değişiyordubense ikircikliydim ama korkmuyordumpolis olan babamla tatil arasında uçuşup duruyordum durmadanurlarım yoktu, suçum yoktu,ve beyaz kuşlar kalkardı anamın hırkasındanşehre karışmayan bir dehliz değildimsevinçle kovalıyordum kendimibunları ansımak başımı döndürüyor bazanelbet bir hinlik vardır seni sevişimdeey kanıma çakıllar karıştıran isyan.
Azan bir hevestir artık tanyerisöküp gövdesinde bir cehennem parçalamak ister insanşehrin defterini dürüp uzanmak ister yanınaüstümüzü kuş sesinden bir lekeyle örtmeliumudumuzu kapmaya gelen makinalarıbütün çirkefini şehrin çarpıtıp aşkımızasolumak geceterlemek gecegece çarşaflara…
Açıklanacak, belletilecek olan belkimilât öncesi ve sonrası lâkırdılarıkarışık banka hesapları, navlunyani öylesine açık değil pekhatta-şehir mi, değil mi burası-kötürüm bir kurt çantamı karıştırıyorneden karıştırıyor, ne hakladirenmeler, erzurumlar, kalfalargecenin ipini koparan gece safaları-Var mısın yok yere ağlamaya… Ki bir sisyanık bırakılmış bir fısıltışehri sarıyor, bir dehliz olan bana ulaşamıyor amaherkesin içinde iğdiş bir baharbacakları eriyor memurların, evkızlarınınve saat 24 vardiyasının işçileriinmiyor ocaklarına.
Yufka mıdıryufka mıdır benim bakışım dünyayaki acılarıyla başlatırım insanlarıderimi yalayarak geçen mevsimbeni alır şehirden yıpranmış bakışlarlaher askere gidenin, her tören yorgunununkondurur kemerinin kaşına.Böylece ben, o küskün, o karışmayan dehlizkoca bir tomruğu yüklenirim arkadaşlarlakoca bir tomruğu kaldırıp kaldırıpkümbetlere, bitkinliğin bordasına…Kanın çığırından çıktığı saattır bumemelerini bana sıkıca bastırdığınhercai bir yürek somurtkan kepenklerin ardındaşehri acıtan çocukluğumuza değdikçebiz seviştikçe bizi acıtankukumav kuşları, mânilerle dolu bir yatakzaç yağı şişeleri kocaman.
Sen şimdi sevincimin akranısıney kanıma çakıllar karıştıran isyan
doğrusu seni toprağı eller gibi sevdimyaralarımı onduranımsınyatağımı hiç boş bırakmayan…Yüzümü ellerimle yine kapayayım mı?bekçi karısının belaltını mı anlatayım insanlarayoksa onlara bilinmez bir toprak mı adayayımdeğilpartizanlığım dalaşmak istiyor anlabu sarsak hırgürüyle dünyanındalaşmak dalaşmak dalaşmakböylece aşk akranım oluyor benimey bayırdan ve yokuştan uzaklaraey çırpınan bir geyiktir memelerinkarnın ısırgan otları gibi aklımda.
Özel, İ., "Kan Kalesi", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.87-93Oxford Suite Part 1 • Ed Alleyne-Johnson[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
BAKIR TENLİ YAPRAKLAR
Bak, ölüm güzü kıskanıyorşimdi ıssızdır onun sevimli kedisive herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor,uzayor defterine uğrayan kan lekesi
senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıraniçli taşra kızların, gizemli eviçlerikapıların olurdu korkudan çok denizlere açılano denize açılan ellerin nerde şimdi
yine bir güz büyümekte kanında gölgelerino üzünç orduları tarlalar çiğnemektebak, ölüm güzü kıskanıyormevsimi aşka çağıran kuşların nerde seningüze el değdirmeyen ellerin nerde?
Özel, İ., "Bakır Tenli Yapraklar", Şiir Resitali, İstanbul, TİYO, Aralık 2013, 1. Baskı, s.31-32Özel, İ., "Bakır Tenli Yapraklar", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.17-18La petite fille de la mer • Vangelis[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
GECELEYİN BİR KOŞU
Külden bir ağzım vardı mermilerden önceçanların saçlarıma değdiği yerde ulurduMori, bakırcı çarşısı, incitepeağzımın üniformasına sokulurdu.
Bir çocuğun ağrıyan gülüşü vardı mermilerden önce.Onu gizlice öperdim.Onu sürüngen yumurtaları ve mezarlarlabirbirine açılan karanlık mağaralarla öperdim.Öyle sessiz, öyle gelişmeyen bir yangınabir insan kıvranışını bırakırmış gibibir acı saplanırmış gibi sol böğrümeellerime Mori’yi eklerdim.Ağzım ağızla doluydu mermilerden önce.
Mori vardıusunu bir seccade gibi kullanan yaşamaktaMori’nin köpekleri vardı her şeyden önceher akşam adını yıkardı mahalle çeşmesindeayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya.Nasıl ki doğuran ve öldürenköpekler gezinir herkesin şapkasındaki herkesin şapkası mermilerden öncedir,—Elma dersem çıkma.
Özel, İ., "Geceleyin Bir Koşu", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.44-45The River • Alexandre Desplat[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
KAROON
Ne gümüş bir çocukluk ölümün mavi cinleriuykusunda bıraktığı saçlarındaki yangıno balçıkla beslenen saçlarındaki yangınona doğru uzanınca akşamın kanlı eli
sönmüş ateşlerini öptü tapınağımın
ona cinleri sığındıran ay korkusudurne gümüş bir çocukluk ölüler gibi sağlamölüler gibi soyunmuş artık korkularındanonu ben ne kadar buldum desem yok olurçünkü girilmez tarlasına ay kokusundanya güneş ya da morluk onu ben yağmurladımtakvimlere kinle baktığı zamansızlık içindebelki de yumuşak tüylerini öptü akşamınya da oğlaklar sığınıyor çiçekliğine.
Özel, İ., "Karoon", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.19-20Tavener: Funeral Canticle • John Tavener[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
DAVUN
Uç benim boynumun soytarısıkirle her cemreyi bana doğru olanunuttum güçbela soluyan perdeleri
dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşamunuttum onu da.Zaten bir tanım değil midirtavsayan düşüp kalkmalarahüznün hacanası diye bildiğim akşambir tanım değil midir o kıyısız ellerimizfırça çekmeye doğru ölümün bacısınaparmak atmaya doğru şiir okuyaraktanaşk —bir tanım değil midir—
kusturucu güzellikler ardından.Her tanım bir ağı parçalıyor gibi çevremizdeazgın atlar boşandıkça sesimin avlusundan
uç benim boynumun soytarısıdölle ovalı yüreğimi akarsuyunnangöğsümde serinleyen akçıl kuşlarınesirgeyen bağışlayan DİRENMEnin adıylaindir koynumun yılgısını mor bulutların ordanindir, indir degeceleyin dupduru bir iniltiyibağrımdaki sağırlıkla değiştirmeye doğru-Fırlamayım, bıktım tanımlanmaktan.
Leş yiyen akçıl kuşları severim çünküakçıl göçmen kuşları çünküçünkü özentisiz taşra yanaklarıgibi çarşılara ilişkinfirengili göklerin altında olmak gibiyatırları severimpaskalya tatilini.Her tanım zorlu kilitlerdir belki deçaput yıldızları aşka dayalı duranuç benim boynumun soytarısıböğrümde Avrupalı atları koşuşturanaşkım, tanımım, yanaşmam.
Özel, İ., "Muş'ta Bir Güz İçin Prelüdler", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.56-58Cold • Jorge Méndez[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
PARTİZAN
Gırtlağımda bir harf büyüyorbuna dayanacağımdişlerim kamaşıyor yıldızlardanbuna da.Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir.Artık yırtarak açtığımız zarflardane kargış, ne infilâkyalnızkoynunda çaresiz, çıplakisyan işaretleri taşıyanbir ergen cesedi.
Kabaran bir çarpıntı oluyor şehiruyusam bir dağın benimle uyuduğu oluyorher gün şehrin ortasında bir ergen ölüyordomuzuna ölüyor bankerlere duraraknoterden onaylı kağıtlara durarakmevlit ilanlarına durarak.Yunmadık saçlarını okşuyoruz, yavrum.-Yüzümüzde dolanan bir mayhoş kahkaha-Gırtlağımda bir harf büyüyorgırtlağımızda.
Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimdenbuna dayanmalıyımölünce bir partizan gibi ölmeliyimsabahın kuşluk vaktine savrulansavrulan savrulan ergen ölüleri gibi.
Şehrin şarkısını söylediğim zaman
yağız bir kımıltı oluyor sesimkorku ve cüzamkorku ve cüzamkorku…Ne beklenebilir artık namlulardan.Harçlar karılmış duruyordurhem de karabir gerdek olarak yaşıyoruzdur kendimizine beklenebilir.
Yırtarak açtığımız zarflardabüyük tecimevlerinde, büyük çarşılardapokerde-sinemada-genelevlerdene bir suçlu çağrışımı, ne karabasanyalnız o herkeslero herkesler kendine akarak boğulanve sürdüren bir güleç kocamışlığı.Bereketli kuşlar serpeceğim ayaklarımagenzimi yakarakbir cinayet türküsü söyleyeceğim ben deölürsem bir partizan gibi öleceğimazgın bir gebelik halinde.
Beni dinmeyen bir mavilik kanırtıyorbuna dayanamambir çeteci dişleriyle söküyor kanımdaki çiviyibuna da.Radyodan silah sesleri geliyorter kokusu geliyor, ayakaksayan bir şey örtüyoryüreğimin kabzasınıolmadık sesler geliyor radyodanbeynimde korkunç bir vida olarakergen ölüleriartık ellerimi bu rahlelerden ayırsamboyunbağımın ve gülüşümün o kirlirahatlığından, yırtık uğultusundan şehrin.
Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum.Kuşandığımızbu alkol kokusu bize ne getirdi ki!ÇIKSAMgökşarlayarak devrilse ardımdan—ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik—yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğindeyürüsem beynimde kıpkızıl bir serinliksonra denizler devirebilirim dudaklarımdansonra aşk, sonra dirlik: partizan.
Özel, İ., "Partizan", Şiir Resitali, İstanbul, TİYO, Aralık 2013, 1. Baskı, s.9-14Özel, İ., "Partizan", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.65-70Dona Nobis Pacem 1 • Max Richter[Kâr amacı gütmeyen Podcast]
BAKMAKLAR
Donyağından yapılmış sabunlarınürkütüp sindirdiği gözlerim vardı -ağır-
ağır yani çoraplı ve sürgün doğmanıntaşınmaz kıldığı.Ben şenlikçisiydim pıhtı kanınketen helvacılardan, bileycilerdenrugan çizme giyilen çağlardan geçerdimbarutun ve susamanın güzelliğiyletek yatmanın akmayan yüzüyle geçerdim.Oraya, göğsüme iliklediğim hayvanı ayartmadandirenmenin mayasını ellemeye.Gün dönerdi, benzi solardı kahkahamınkapardım kapımı gevşeyen bir yanımlave her gece yatağımda bir engerek bulmanınsüregen iğrentisiyle dolardım, sesimöylece -Kusmuk Gibi- kalırdı ağzımda.
Çünkü her yerde bir göğün ufak kaldığı vardı—akşama özgü göğsümü açardım ey mutlu seri penceresi doğanın—her yerde köpeksi koklaşmaların sürüp gittiği vardıuyurken bir kadına doyar gibi kanardı ayaklarım
kanardı ve bir irin seliyle boğulurdum her sabah.Oysa babam bilirdi yaşadığını aptes alırdı çünküanlatacak şeyleri vardı, eğilip kalkmalarıdualar okuması, doğum sancılarıyla bırakıp gitmesi anamı.Ah, göğe uzatıyorum bir cumartesiyihayın bir çalgıyı kuşanıyorum göğün huysuz kuşlarıylaGÖK! Bir kahkahaya geçirdikçe dişlerimibir tabut kalmıştır akşam olmayabir tabut beklenen bir aydınlıktırbeklenen bir ses gibi avlularda.Anam kirliserin penceresinde doğanınuykusu ayaklanır kanı birikir saçlarınagözlerine uyuşuk bir hınç siner artıkölü bir erkeği almıştır yatağınao soğuk ölüyü, o kurutulmuş anıyıbirdenbire benim ağzıma takılır her şeygiderim akşama özgü göğsümü açmaya.
Ben nereye adımı yazsamnereyi göstersem parmaklarımlaorası şapkalar yüklü bir vagondur,nerede daralmış görsem bir adamıakşamın güzel buğusunda eli-ayağı tutulmuşbir çiçeğe uzanırken utandığını görsemişte iğrentim yayılıyor derim, işte sırtlanlar soluyor ellerimdekuşlar çoktan kapamışlar tarlalarını.O zaman bir üzünç aralığında -herkes gibi- başlar korkum.Ey irin mutluluğu!Ey durmayıp ağrıyan kemiği usumun!Uğunursam beni hazdan delirten hayvanın ortasındaben koşarken derelerde birikirse çocukluğum,piçliğim birikirse sesimin o hıncahınç boşluğundacoşkunun en sağlam atıyla geliyorumsövgüm büyüyor, ağartıyor günümü.TAN! Ölü bir keçiyle saçlarımı taramanın vaktidirsarı bir bilincin ötesini ellemek istemeninbir üzünç aralığındayız artık TAN!savulun, çıplaklığım geliyor ardımdan.
Özel, İ., "Bakmaklar", Şiir Resitali, İstanbul, TİYO, Aralık 2013, 1. Baskı, s.23-25Özel, İ., "Bakmaklar", Erbain, İstanbul, TİYO, Kasım 2017, 12. Baskı, s.51-53The Rocket Builder (Lo Pan!) • Jóhann Jóhannsson[Kâr amacı gütmeyen Podcast]












![Nerdesin • Ahmet Kutsi Tecer [Seslendiren: İsmet Özel] Nerdesin • Ahmet Kutsi Tecer [Seslendiren: İsmet Özel]](https://d3t3ozftmdmh3i.cloudfront.net/production/podcast_uploaded_episode400/20175567/20175567-1648070803187-5490361eeb548.jpg)
![Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? • Cemal Süreya [Seslendiren: İsmet Özel] Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? • Cemal Süreya [Seslendiren: İsmet Özel]](https://s3.castbox.fm/0f/66/b9/ef78bab18ce919a0a35e68ebe961597313_scaled_v1_400.jpg)
![Otuz Beş Yaş • Cahit Sıtkı Tarancı [Seslendiren: İsmet Özel] Otuz Beş Yaş • Cahit Sıtkı Tarancı [Seslendiren: İsmet Özel]](https://d3t3ozftmdmh3i.cloudfront.net/production/podcast_uploaded_episode400/20175567/20175567-1645464042798-ce93abbb928dd.jpg)








