Discover
Canca Sesli Kitap
![Canca Sesli Kitap Canca Sesli Kitap](https://is1-ssl.mzstatic.com/image/thumb/Podcasts126/v4/ff/b4/38/ffb438f6-a21a-657a-311d-084c4e7079ca/mza_2199558339492322544.jpg/400x400bb.jpg)
Canca Sesli Kitap
Author: Canca Şeyler
Subscribed: 97Played: 1,525Subscribe
Share
© Canca Şeyler
Description
Bu kanalda yerli ve yabancı yazarlara ait şiir, öykü ve romanları dinleyebilir, bazen de ilgimi çeken konular üzerine gerçekleştirdiğim sohbetlere konuk olabilirsiniz.
Herkese keyifli dinlemeler…
▫️ Youtube: Canca Şeyler (https://www.youtube.com/channel/UCokT5vpQVwaioDfAU2mcHtg)
▫️ Twitter: @_cancaseyler
▫️ Instagram: @cancaseyler
#şiir #seslikitap #sohbet
Herkese keyifli dinlemeler…
▫️ Youtube: Canca Şeyler (https://www.youtube.com/channel/UCokT5vpQVwaioDfAU2mcHtg)
▫️ Twitter: @_cancaseyler
▫️ Instagram: @cancaseyler
#şiir #seslikitap #sohbet
266 Episodes
Reverse
Öykü: Belgin Usta Güç - Yokum (İshak Edebiyat, 2024)
Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş
"
On… Dokuz… Sekiz. Git başımdan.
On… Dokuz… Sekiz. Belki daha hızlı saymalıyım. Sıfıra kadar saydığımda gitmiş ol.
On… Dokuz… Sekiz. Neden gitmedin? Öyle dediler, gitmen gerekirmiş. Bak sayılar yine hırpalıyor beni.
On, dokuz, sekiz, yedi. Dur, kaybolma, sıfıra kadar zaman var, gitme, biraz daha kal. Dün bulaşıkları yıkarken sesini hatırlamadığımı fark ettim. Dehşete kapıldım. Konuş benimle, sesini özledim. Ama en çok gamzeni. Sonra ıslık çalışlarını, apartmana girdiğinde merdivenlerden gelen ıslığını, çok içtiğin için son yıllarda belirginleşen göbeğini, özensizce kestirdiğin saçlarını, ağaran sakalını, kirli gözlüklerini, seviştiğimizdeki terinin kokusunu. Yüzündeki şu kırmızı lekeyi neden silmedin? Ne zaman bu kadar acımasız oldun sen?"
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Konser Mumu
Yazan & Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"İnanmak işte: eylemi baki, şekli dilediğimiz gibi..."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Ankara Expresinde Zaman - Emame Akman Harmancı
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Rayların üzerinde akıp gidiyordu tren. Vagonların altından gelen düzenli tıkırtılar uykusunu getirmişti. Birkaç saat daha yolu vardı İstanbul’a. Cama başını yaslayıp yemyeşil manzarayı seyre koyuldu. Uzun sürmesine rağmen seviyordu tren yolculuklarını. İnsanların uğramadığı ıssız ormanların ve heybetli dağların arasından geçerken kendini bitimsiz bir maceranın kahramanı gibi hissediyordu. Biraz ilerideki camın bir tanesi açıktı. Hoş bir serinlik doluyordu içeri. Beraberinde mis gibi bir orman havası. Gözlerini yumdu. Birkaç dakika sonra ağırlaşan göz kapaklarını açtığında yağmurun hafifçe çiselediğini gördü hayal meyal. Cama düşen narin damlacıkları izlemeye mecali kalmadı. Tatlı bir uykunun kollarına teslim oldu."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Sait Faik Abasıyanık - Şehri Unutan Adam
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Çoktan beri şehre inmemiştim. O gün insanları sevebilmek arzusuyla otelin kapısını açtığım zaman, karşıma ilk çıkan insan, bir küfeci çocuğu oldu. Kirli, soluk yanaklarına, çıplak ayaklarına merhametle değil, sevgi ile baktım. Zaten otelin kapısından bu niyetle çıkmamış mıydım?"
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü | O.Henry - New York'u Nasıl Sevdi?
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Raggles'in başka birçok özelliğinden başka üstelik bir de şairliği vardı. Serseri diye anılıyordu, ama bu ona düşünür sanatçı, gezgin, doğa bilimci, kâşif demenin dolambaçlı bir biçimiydi. Aslında şairliği bunların hepsinin üstündeydi. Raggles yaşamında tek bir dize yazmış değildir; o şiirlerini yaşardı. Başyapıtını yazmaya girişseydi ortaya iki satırlık saçma bir beyitten başka bir şey koyamayacaktı. Ama biz esas olarak onun şairliği üzerinde duralım, ilerisine gitmeyelim. Raggles kâğıda kaleme başvurmak zorunda kalsaydı kentler üzerine şiirler yazardı. Kadınlar aynadaki yansımalarını, çocuklar kırılan bir bebekten kopan parçaları, yaban hayvanları üzerine yazı yazanlar hayvanat bahçelerindeki kafesleri nasıl gözden geçirirlerse o da kentleri öyle incelerdi. Raggles için bir kent birçok insanı içine alan bir tuğla ve harç yığını değildi. Birçok yaşamı bir araya getiren; kendine özgü bir çeşnisi, kendine özgü duyguları ve benliği, kendine özgü bir ruhu olan, şairane bir varlıktı."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Ümit Yaşar Oğuzcan - Dağ Rüzgarı
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
Keyifli dinlemeler...
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Şiir: Ümit Yaşar Oğuzcan - Her Sabah Seninle Başlar
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
Müzik: Can Atilla - Hamamda İlk Gözyaşları
"Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım
Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
İğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir
Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler
Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Ümit Yaban - Kavaklar (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Sonra bir anda ismim sokakta çınladı, ben arkamı döndüm annemin koşarak bize yaklaştığını gördüm. Bir yanda Gazi abinin kırbacının sesi diğer yanda annemin sokağı inleten tiz sesi… Annem hem bağırıyor hem de ayakları önden fırlayacakmış gibi duran terlikleriyle bize yaklaşıyordu. Mesafe kısalıyor, yüzündeki anlamsız ifadede belirgin bir hâl almaya başlıyordu. Ama ben yine de annemin yüzünden geçen ifadeleri okumakta zorlanıyordum. Şah damarı nehirdeki balık kadar oynak görünüyordu. "
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Çilem Dilber - Şam Şeytanı
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Kalabalığın ağır hüznünü aşıp salondan geçiyoruz. Üzerimizde onlarca ıslak bakış. Kerim’le aynı yaşlarda olduğumuzu düşünüp biraz da kızgınlık duyuyor olmalılar. O öldü siz niye hâlâ yaşıyorsunuz? Ne biçim arkadaşsınız siz? Odalarda acılı bir telaş. Yemekler, çaylar, mutfaktan taşan kadın sesleri, ara sıra yükselen yavaş yavaş kısılan ağıtlar. Kapıda ayakkabı çiftleri darmadağın. Hava çoktan kararmış, geçen zamanın farkına varmamışız. Zaman boşlukta bir yerde, ayın karanlık yüzü gibi asılı kalmış. Yetişecek bir yerimiz varmış gibi telaşlı adımlarla geçiyoruz sokağı. Burnumda helva kokusu. Bırak yemeyi daha sittinsene görmek istemiyorum. Midemde hiç geçmeyecek gibi bir bulantı. “Sen yedin mi helvadan,” diye soruyorum Halil’e. Dünyanın en önemli sorusuna cevap verir gibi adımlarını yavaşlatıp yüzüme bakıyor. Başını sağa sola sallıyor. "
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Serkan Türk - Yeri Sarsılan
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Onu televizyonda gördüğümde şaşırdığımı söyleyemem. Her yerde karşımıza çıkabilecek tipte bir insandı. Kamyonun kasasına çıkmış kavun tartarken, komşu teyzenin odasını boyarken, mahalle arasında top sektirirken gördüğümde nasıl çakılı durduysam yerimde ekranda boy boy fotoğraflarını gördüğümde de öylece kaldım.
Kaybolmuş.
Böyle bir şeye ihtimal vermedim. Karabatak gibi zaman zaman ortalarda gözükmez sonra birden pat diye bakkalla tavla oynarken denk gelirdim ona. Parkta çocukların balonlarını şişirirken yahut ağaçları budarken."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Mehmet Ali Kaba - Need A Job Done? (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Bakış Kutlu Kurtuluş
"Sahilden eve doğru yürürken gördüm tabelayı. “Need A Job Done?” Neon tabelanın altında kayar bir yazı daha vardı. “Halledemediğiniz bir..."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Anıl Çetinel Örselli - Foto... Foto... (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Tabelayı okumak için iyice yanaştım.
Foto Günay.
Gözümü kıstım, baktım olmuyor yakın gözlüğünü çıkardım iç cepten. Taktım. Numarası mı büyümüş nedir. Okumaya gayretlendim.
Fo…to Gü…nay
Elimdeki kâğıtta yazanla tabelayı karşılaştırdım. Doğru!
Kendi el yazım bile yabancı geliyorsa artık bana... Yok, yok, o kadar kocamadım daha! Alelacele not aldıysam zaar. Damatların diz çöktüğü, gelinlerin de tebessüm ettiği o yalancık fotoğraflardan mütevellit camekanın önünde böylesi oyalanınca içeriden çırak fırladı hemen.
“Yardımcı olalım dayı! Vesikalık mı?”
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: İrem Nas - Kızlar Kalpli Şeyleri Sever (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
Oysa kalp bir görme organı değil
Âşıklar ve küçük kızlar için bir kurabiye biçimidir.
“Ben bu adamla evlenmeye nasıl karar verdim biliyor musun Hakan’cığım,” diyor, Vedat Abi’nin Sevoş’u.
Stiletto model protez tırnaklarını Cartier kolyesinin zincirinin üstünde gezdiriyor. “İkinci ay dönümümüzde senin bu Vedat Abin bana kurabiye yapmıştı. Hem de kalpli, inanabiliyor musun? İşte o zaman ben bu adamla evlenirim, dedim.”
Sevoş, Vedat Abi’ye dudaklarını uzatmaya gerek duymadığı bir öpücük gönderiyor. Vedat Abi, Beymen gömleğinin cebine pat pat vurarak eyvallah ediyor ona. Bu öpücüğün eylemsizliğinin masama bırakılan faturasını gider gösterip vergiden düşebilir miyim, diye düşünüyorum. Dolgulu bir dudağı öpmenin neye benzediğini merak ediyorum. Sen kapıdan girene kadar tabii. Çünkü seni gördüğüm anda vergiden düşülecek bütün faturalar origami kuşlara dönüşüp ofisin içinde uçmaya başlıyor.
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Cem Alan - Cansever'in Elli Tonu (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
“Lan okul kapalı Apço, yaz tatilindeyiz. Nasıl kazan dairesine girecekler?” dedim. Yalan olduğunu biliyordum ama gene de müthiş içim sıkılıyordu. Uygar Abi orta sondan sonra okula gitmemişti, lise çağındaydı ama çeşitli işlerde çalışan bir erken büyüyendi. Şimdi bir gazete bayisinde çalışıyor, her seferinde dayanamayıp porno dergilerin siyah poşetini yırtıp okuduğu için de patronundan düzenli olarak dayak yiyordu.
“Tahsin abinin oğlu lan adam, kazan dairesinin anahtarı var evlerinde,” dedi. Tahsin abi okulun temizlik işçisiydi. Mantıklı konuşmuştu Seyit. Gerçek olabilirdi. Ağzına bir iki çekirdek daha attı. “Dün, öğlenleyin ikide Melis’i buraya getirip si...” derken iki elimle yakasına yapıştım.
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: A. Emre Navgasın - Zalim (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"İnsan ne zalim değil mi? Büyük kâğıdı bilerek ıslattım, bunun iki sebebi var. Birincisi canım öyle istedi, ikincisi bunca harf belki de yıllarca denize bu kadar yakın olup da hiç deniz nedir bilmeyecekti. Sence bu zalimlik olmaz mıydı?"
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Gamze Güller - Kara (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"Anlatacağımız hikâye oldukça sıradan aslında. Bir adam var, bir de köpek. Olaylar onlarla ilgili. Köpeğin adı yok ama apartmandakiler ona Kara diyorlar. Çok da kara değil aslında. Bir iki kara lekesi var o kadar. Onun dışında sarımsı kahvemsi bir renk. Belki o karalıklar da kirdir. Yakından görmedik. Ya da çocuklar koymuştur bu ismi kim bilir. Çocukların tuhaflıklarına akıl sır ermez. Adamın adı başka ama ona da B. diyeceğiz. Öykülerdeki isimler hep eskide kalmış diye bozulanlar var. Öykü kahramanı Bulut, Berke, Buğracan olur mu? B. diyelim geçelim şimdilik. İdare etsinler. Ana babasına sormak lazım neden eski bir isim koymuşlar. Muhtemelen dedesinin adıdır. "
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: William Faulkner - Emily İçin Bir Gül
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
Türkçesi: Müjde Dural
"Bekâr bayan Emily Grierson ölünce, tüm kasaba cenaze törenine katıldı, erkekler yıkılmış bir abideye gösterdikleri bir tür bağlılık ve saygıdan, kadınlarsa daha çok evin içini görme merakından cenazeye katıldılar. Son on yıl içinde hem aşçılık, hem bahçıvanlık yapan uşak dışında kimseyi görmemişlerdi.
Bir zamanlar en seçkin caddemiz olan sokakta, yetmişlerin ağır, parlak tarzında, kubbeli dekorasyonlu, sivri çatılı, yuvarlak balkonları olan, vaktiyle beyaza boyatılmış, büyük bir evdi. Fakat çırçır makineleri ve garajlar, çevredeki en saygın kişilerin evlerini bile bozmuştu, sadece Bayan Emily'nin evi kalmıştı ki, o da göz zevkini bozan benzin pompaları ve pamuk kamyonlarına karşın, inatla ve koketçe yavaş yavaş çürümekteydi. Ve şimdi Bayan Emily de Jefferson muharebesinde ölen kimi rütbeli, kimi isimsiz Konfederasyon ve Birlik askerlerinin arasında, beton mezarlıkta yatan diğer saygın isimlerin temsilcilerinin yanma gidiyordu. Bayan Emily, sağlığında kasabalılar için adeta miras kalmış bir gelenek, görev, bir çeşit yükümlülüktü; 1894'te, zenci kadınların önlük giymeden sokakta dolaşamayacaklarını ilan eden belediye başkanı Albay Sartoris, kadının babası ölünce, onu vergiden muaf tuttuğu günden beri böyleydi. Bayan Emily böyle bir ianeyi kabul etmeyeceği için de, Albay, kadına babasının vaktiyle kasabaya kredi verdiğini ve kasabanın bu krediyi iş icabı bu şekilde ödeyecekleri yalanını uydurmuştu. Ancak Albay Sartoris gibilerin nesli ve düşüncesi böyle bir yalan uydurabilir ve ancak bir kadın bu yalana inanabilirdi."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Hakan Sarıpolat - Kelime Toplayıcısı (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"
İşimi soranlara, “Kelime toplayıcısıyım,” diyorum. Anlamaz gözlerle bakıyorlar yüzüme. Sanki yalan söylüyormuşum ya da delirmişim gibi… Aslına bakarsanız haksız sayılmazlar. Yazmak biraz da deli işi değil midir?
Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum. Her sabah gün ışır ışımaz sokaklara atılıyor, yüzlerce kelime topluyorum. Sonra eve dönüp topladığım kelimeleri masanın üstüne döküyor ve onlarla oynamaya başlıyorum. Betimlemelerle süslediğim cümlelerin arasında boğuluyor, bazen de postmodern bir kurgunun içinde kayboluyorum. Üstkurmaca ekliyorum, olmadı altkurmaca diye bir şey uydurmaya çalışıyorum. Cümlelerin altını üstüne getirip bir de öyle bakıyorum. Sonra kahve koyup sigara yakıyor, kelimelerle yeniden oynamaya başlıyorum.
Kahve bitiyor, sigaralar bitiyor ama öykü bir türlü bitmiyor. Aslında kelimelerin benimle oynadığını anlayınca başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Oyunu yöneten kişiyken bir anda piyona dönüşmüş olmayı hazmedemiyorum. Nihayetinde anlamsız cümlelerle dolu sayfaları paramparça edip ağzımdan köpükler saçarak üstlerinde tepiniyorum."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Öykü: Ayla Burçin Kahraman - Annemin Babası (İshak Edebiyat)
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
“On dakikaya kalkıyoruz,” dedi şoför, “geç,
istediğin yere otur. Bomboş gidip geliyoruz kaç zamandır, herkes yaylada. Mazot
parası denkleşmez oldu yeminle.”
Bıraksam
hiç susmadan anlatacak. Elimde tuttuğum
zarfı uzattım,
“Buraya
gitmek istiyorum,” diyerek kestim sözünü. Bozulsa da belli etmedi, zarfın
üzerinde yazan adrese şöyle bir göz attı.
“Minibüs
oraya kadar çıkmaz aslanım. Senin
gideceğin yer, ötede. Çok yukarıda,” dedi, “başka araba da yok, mecbur
yürüyerek çıkacaksın,” diye ekledi.
Bindim. Minibüs boş."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Şiir: Edip Cansever - Mendilimde Kan Sesleri
Seslendiren: Yusuf Can Gökkaya
"
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konya’nın beyaz
Antep’in kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri."
---
Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/cancaseyler/message
Comments