İslam en büyük nimettir. Onun yücelttiği başa, kimse daha büyük bir pâye lütfedecek değildir. İslam izzettir. O, başka bir yerde değil; Allah’ın, Rasûlü’nün ve inananların yanındadır. “(Münâfıklar) Eğer Medîne’ye dönersek azîz olanlar, zelîl olanları muhakkak oradan çıkaracaktır, diyorlar. Hâlbuki izzet ve şeref, Allah’ındır, Rasûlünündür ve mü’minlerindir. Fakat münâfıklar bu hakikati bilmezler.” (el-Münâfıkûn, 8) İzzetin kime ait olduğunu ancak Rabbimiz belirler. İnanmak izzetli olmanın en mühim şartıdır. İzzeti inananların dışında yerlerde arayanlar, başlarının niye dimdik olduğunu bilmeyenlerdir: “Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa, 139) Başı dik tutmaya azimli olmak, izzetin sahibinin kim olduğunu hiçbir zaman unutmamak demektir. Rasûlullah Efendimizin Müslümanlıkları dolayısıyla Allah’ın başlarını dimdik yaptığını müjdelediği kimselere ayrıca “başlarını dik tutsunlar” şeklinde bir emir vermesi bu anlamda izzetli olmanın bir pâye ve fakat izzetli yaşamanın bir gayret olduğunu gösterir.
Hz. Ömer’in uygulaması hakkında açıklama: Hz. Ömer bir sözle üç talâk veren kimsenin verdiği bu talâkın üç talâk sayıla-cağını ve eski uygulamanın, yürürlükten kalkmış olduğunu ilân ettikten sonra hiçbir ilim adamı bunun aksine fetva vermemiştir. Esasen bu hük¬mü yürürlükten kaldıran bir delil mevcut olmasaydı ne Hz. Ömer eski uygulamayı yürürlükten kaldırırdı, ne de diğer sahâbe-i kiram Ömer'in bu yeni uygulamasını tasvib ederlerdi. Bilakis hepsi de Hz. Ömer'e bu uygulamasında karşı çıkarlardı. Bir defada verilen üç talâkın üç talâk sayıldığını iddia edenlerin mevzumuzu teşkil eden hadis hakkındaki görüşlerini ve dayandıkları delilleri şöylece sıralayabiliriz: 1. İbn Abbâs hadîsi muzdaribtir ve İbn Abbâs ile diğer sahâbilerden mütevâtir olarak rivayet edilen "bir defada verilen üç talâkın üçünün de geçerli olacağına dair hadislere aykırıdır. Binaenaleyh tevatür derecesine ulaşan hadisleri bırakıp da muzadrib hadislerle amel etmek asla caiz ola¬maz .Maliki ulemasından Kurtubî de bu mevzuda şunları söylüyor: "İbn Abbas hadisinin lafzında ızdırap vardır. Hadisin zahir olan mânâsı o asrın bütün râvileri tarafından nakledilmemiştir. Oysa âdet o mananın bütün halk kitleleri arasında yayılmasını ve yalnız İbn Abbâs'a münhasır kalma¬masını gerektirir. İşte bu cihet, hadisin zahiri ile amelin bâtıl olduğunu kesin olarak ortaya koymasa bile en azından üzerinde durup uzun uzun düşünmeyi gerektirir. 2. Hattâbi'nin beyânına göre İbn Abbâs hadisinde geçen "üç talâkla boşamak", sözünden maksat "elbette kesinlikle" sözünü kullanarak bo-şamaktır. Binaenaleyh eskiden bir adam karısına "sen elbette boşsun" derse, sözünün tefsirine bakılırdı. Çünkü bu söz bir talâkla boşamak anla¬mına geldiği gibi üç talâkla boşamak anlamına da gelirdi. Hz. Ömer devri gelince bu sözün sadece üç talâkla boşamak anlamında kullanılan sarih bir söz olduğuna hükmedildi. Nitekim İmam Buhârî'nin de içinde "elbette", sözü geçen hadislerle "üç" lafzı sarahaten geçen hadisleri bir bâb altında toplamış olması imam Buhâri'nin de bu görüşte olduğunu ifâde eder. 3. İbn Abbâs hadisinde geçen "bir defada üç talâk ile boşamak" sözü "sen boşsun," sözünü üç defa peşipeşine söylemek anlamında kullanılmış olabilir. Hz. Peygamber devri ile Hz. Ebu Bekir devrinde halk bir defa talâk verdiğini kesinlikle ifade edebilmek için "sen boşsun" sözünü üç defa üstüste söylerler ikinci ile üçüncü tekrarlamalarında hep birinci talâkı kast ederler, ikinci ve üçüncü bir talâka niyyet etmezlerdi. Hz. Ömer devrinde insanların hâli ve durumu değiştiği için bu şekilde verilen talâk¬lar üç talâk sayılır oldu. 4. İbn Abbâs hadîsinin sadece kişinin hiç münâsebette bulunmadan boşadığı kadınlara ait olması da mümkündür. Nitekim Said b. Cübeyr ile Tâvûs, Atâ ve Amr b. Dinar bu görüştedirler. Sözü geçen bu ilim adamları "yeni evlendiği bir kadını üç talâkla boşayan bir kimsenin ver¬miş olduğu talâklar bir talâk sayılır" demektedirler. İlim adamlarının büyük çoğunluğu ise, aksi görüştedirler. Nitekim Rabia b. Ebi Abdirrahmân ile İbn Ebi Leylâ, el-Evzâî, Leys b. Sa'd ve Malik b. Enes, "Yeni evlen¬miş olduğu bir kadınla hiç cinsî münasebette bulunmadan onu üç defa peşi peşine "sen boşsun" diyerek boşayan bir kimse o kadın başka bir kocayla nikahlanıp da normal olarak ondan boşamhadıkça onunla evlenemez," demektedirler. Süfyan es-Sevrî ile ashâb-ı re'y İmam Şafiî, Ahmed ve İshâk'a göre ise, bu şekilde verilen birinci talâkla o kadın kocasına bir daha dönmemesi mümkün olmayacak şekilde beynûnet-i kübrâ ile boş olur. İkinci ve üçüncü talâk ise lağv ve yersiz olur. Bir başka tâbirle ikinci ve üçüncü talâkın hükmü olmaz. HZ HASAN’IN KARISINI ÜÇ TALAK İLE BOŞAMASI el-Hasen b. Ali (r.a.) üç talâk ile boşadığı Aişe el-Has'amiyye hakkında şunları söylemiştir: "Eğer dedemin: "karısını iddet içerisinde üç talâk ile boşayan bir kimse, bir daha ona dönemez" dediğini duyma¬saydım. Aişe'ye tekrar dönerdim."
1. “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini mü’min kardeşi için de sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.” (Tirmizî, “Sıfatü’l-Kıyâme” 59) *** 2. “Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” (Müslim, “Birr” 66) *** 3. “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zalimlere de) teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın (kusurunu) örterse Allah da kıyamet günü onu örter.” (Müslim, “Birr” 58; Tirmizî, “Hudud” 3) *** 4. “Dikkat edin! Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslümana, gönül rızası olmadan kardeşinin malı helal değildir.” (Tirmizî, “Tefsîru’l-Kur’ân” 9 ) *** *** 8. “Kim, gıyabında bir din kardeşi için dua ederse, onun yanındaki görevli melek: ‘Âmin! Senin için de bir benzeri verilsin’ der.” (Müslim, “Zikir” 87) *** 9. “Allah Resûlü: ‘Zalim olsun, mazlum olsun din kardeşine, yardım et!’ buyurdu. Bir adam: ‘Yâ Resûlallah! Mazlum olduğunda ona yardım ederim, fakat zalim olduğunda nasıl yardım ederim?’ dedi. Resûlullah: ‘Onu zulümden alıkoyarsın, işte bu da ona yardımdır.’ buyurdu.” (Buhârî, “İkrah” 7; Buhârî, “Mezâlim” 4) *** 10. “Biriniz kardeşine sevgi duyduğunda bu sevgisini ona bildirsin.” (Tirmizî, “Zühd” 53) *** 11. “Müslüman, hasta kardeşini ziyaret ettiğinde dönünceye dek cennet bahçelerinde demektir.” (Müslim, “Birr” 41; T967, Tirmizî, “Cenâiz” 2) *** 12. “Müslümanın, din kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir. Onlar birbirleriyle karşılaştıklarında birisi yüzünü şu tarafa, diğeri ise öte tarafa çevirir. Onların en hayırlısı önce selam verendir.” (Tirmizî, “Birr ve Sıla” 21) *** 13. “Zandan sakının. Zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun.” (Buhârî, “Edeb” 58; Buhârî, “Nikah” 46) *** 14. “Kimin kardeşine karşı yaptığı bir haksızlık varsa, (ahirette) iyiliklerinden alınıp ona verilmeden önce (dünyada iken) onunla helâlleşsin. Çünkü kıyamette ne bir dinar ne de dirhem vardır. Şayet o hakkı karşılayacak iyiliklerinden bulunmazsa, kardeşinin kötülüklerinden alınır ve o haksızın üzerine atılır.” (Buhârî, “Rikâk” 48) *** 15. “Biriniz din kardeşine danıştığı zaman, danışılan kişi ona görüşünü belirtsin.” (İbn Mâce, “Edeb” 37) *** 16. “Kul, din kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da onun yardımcısı olur.” (Ahmed b. Hanbel, II. 252.) *** 17. “Bir kimse din kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın, onun dünürlüğü üzerine deizin vermedikçe- dünür göndermesin.” (Müslim, “Buyû’” 8) *** 18. “Hizmetçileriniz sizin kardeşlerinizdir. Allah onları sizin emrinize vermiştir. Her kimin emrinde din kardeşi varsa, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara güçleri yetmeyecek işler yüklemeyiniz. Şayet yüklerseniz, bari onlara yardım ediniz.” (Buhârî, “İman” 22) *** 19. “Selamı yayın, yemek yedirin ve Allah’ın (c.c.) size emrettiği gibi kardeşler olun.” (İbn Mâce, “Et’ime” 1) *** 20. “Cennetin kapıları, Pazartesi ve Perşembe günleri açılır. Din kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimse hariç Allah’a hiç bir şeyi eş koşmayan her Müslüman kul bağışlanır. ‘Bu iki kişiyi aralarında anlaşıncaya kadar bekletiniz, barışıncaya kadar bekletiniz!’ denilir.” (Muvatta, “Husnu’l-Hulk” 4) *** 21. “Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve onuru Müslümana haramdır.” (Müslim, “Bir” 32) *** 22. “Kardeşinle (gereksiz) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme.” (Tirmizî, “Birr” 58) *** 23. “Her iyilik, bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman, kovandan ihtiyacı olan bir şeyi kardeşinin kovasına boşaltman da bu tür iyiliklerdendir.” (Tirmizî, “Birr” 45) *** 24. “Din kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme!” (Müslim, “Birr” 144) *** 25. “Beni yaşatan (Allah)’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.” (Ahmed b. Hanbel, II, 478) *** 26. “Biriniz kardeşinde beğendiği bir şey gördüğünde, ona bereketli olması için dua etsin.” (İbn Mâce, “Tıb” 32) *** 27. “Kişi yerine getirme niyetiyle kardeşine söz verir de yerine getiremez ve zamanında sözünü tutamazsa günahkâr olmaz.” (Ebû Dâvûd, “Edeb” 82)
00:01:17 - Giriş 00:01:50 - Mukarreb Melekleri 00:04:09 - Hamelei Arş Melekleri 00:04:39 - Arşı taşıyan meleklerin Subhaneke okudukları doğru mu? 00:05:14 - Müdebbirat Melekleri 00:06:06 - Kiramen Katibin Melekleri 00:08:28 - Gece ve gündüz melekleri 00:10:42 - Cennet Melekleri 00:12:43 - Sayısı belli olan meleklerin sayılarının bir hikmeti var mıdır? 00:14:21 - Kur'anı Kerimde Allah melekleri nasıl anlatmış 00:15:31 - İnsan ile meleklerin fazilet kıyaslaması nasıldır? 00:16:43 - Melekleri inkâr Etmek 00:19:20 - Kızlara melek ismi konulabilir mi? 00:20:41 - Çocuklara melek ismi konur mu? #islam #tevhid #akaid Ehli Sünnet akaidi Oynatma Listesi: https://youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEMFoCzH9ryXXvAlY0iZhA&feature=shared
EY ÎMAN EDENLER! ÎMAN EDİN! (Çok önemli, okumanızı tavsiye ederim) Allah Azze ve Cell Nisâ sûresi 136. Âyetinde şöyle buyuruyor: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً “Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini, ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.” Bu âyet oldum olası dikkatimi çeker. Zîrâ bu âyet îman etmiş olanlara, yâni mü’minlere hitap etmekte ve “îman edin” diyor. Îman esaslarına zâten îman etmiş olanların yeniden îman etmesi de ne olaki? Bunu araştırdığımda, İbni Kesîr rahimehullah’ın bu âyeti şöyle tefsir ettiğini gördüm: “Allah Teâlâ; îmân eden kullarına, îmânın bütün hükümlerine, şûbelerine, rükünlerine ve temellerine girmelerini emrediyor. Bu, hâsıl olanı yeniden tahsîl anlamına değil, bilakis kâmil olanı daha mükemmelleştirme, yerleştirme ve ona devam kabîlindendir. Nitekim mü'min her namazında : «Bizi, doğru yola ilet.» der; bunun anlamı, bizi bunda basiretli kıl, bizim hidâyetimizi artır ve bizi bunda sabit kıl, demektir.” Mevdûdî rahimehullah ise bu âyeti şöyle tefsir etmiş: “Burada, iman eden kimselere, "Ey iman edenler! İman ediniz" denmektedir. Bu ilk bakışta bazı kimselere tuhaf gelebilir. Fakat aslında "iman" kelimesi, burada iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, bir insanın küfürden vazgeçip iman etmesi ve ehli imandan sayılması anlamındadır. İkincisi, bir insanın tüm kalbiyle iman etmesi ve ciddi bir şekilde ihlasla düşüncelerini, zevklerini, sevgilerini, hayat tarzını, dostluk ve düşmanlıklarını, ilişkilerini inancına uygun bir biçime sokması, buna uygun arkadaşlıklar kurması, düşmanlıklarını ona göre ayarlaması ve tüm çabalarını inancına uygun bir yapıya sokması anlamınadır. Bu ayet, birinci anlamda müslüman olanlara, ikinci anlamda, yani tam bir mümin olmalarını emretmektedir.” Bütün bu îzahları bir cümle ile özetleyebiliriz: Ey îman edenler! Îman esaslarına inanılması gerektiği gibi, Allah ve Rasûlünün istediği gibi îman edin! Şimdi, birer mü’min olarak bizler kendimize şu soruyu soralım; hepimiz elhamdülillah mü’miniz de, aceba inanılması gerektiği gibi mü’min miyiz? Allah’ın tüm emir ve yasaklarına tereddütsüz teslim oluyor muyuz? Yoksa işimize gelen yerlerde uyuyoruz da işimize gelmeyen yerlerde Allah’ın hükümlerini görmezden mi geliyoruz. Mesela âile yapımızda bir koca olarak eşimizin (karımızın) hak ve hukukuna uyuyor muyuz? Yoksa atadan, deden gördüğümüz gibi canımız istediği zaman bağırıp çağırıyor, canımız istediği zaman dövüyor muyuz? Çocuklarımıza göre annelik babalık sorumluluğunu yerine getiriyor muyuz? Mesela; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: "Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde onlara namazı emredin. On yaşlarına gelince (namaz kılmazlarsa) onları dövün. Ve yataklarda aralarını ayırın." (Ebû Davut, Salât, 26, h.no: 495; İbn Ebî Şeybe, I/304, h.no:3482; Darakutnî, I/230; Hâkim, Müstedrek, I/311, h.no: 708; Beyhakî, Şuabu‘l-İman, VI/398, h.no: 8650) buyurduğu halde çocuklarımıza yedi yaşına geldiklerinde dinlerini öğrettik mi? Onların namaz kılmalarını sağladık mı ve onları bu hususta devamlı kontröl ettik mi? Yoksa onların dünyevî bütün isteklerini yerine getirirken dîni yönlerini ihmal edip onları ateizmin veya deizmin kucağına mı ittik? Emanetler konusunda nasılız? Emanetlerimizi koryabildik mi veya koruyabiliyor muyuz? İnsanlarla aramızdaki hukuka dikkat ediyor muyuz? Kul hakları ile aramız nasıl? Evet, sorular, sorular. Ama bu kadarı yeter sanırım. O halde bu âyeti bir daha, bir daha okuyalım. “Ey îmân edenler; Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitâblarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse; şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüştür.” #islam #tevhid
00:01:00 - Nafaka sebepleri 00:01:19 - Evliliğin Geçimi 00:08:56 - evlilik nafakasını doğuran şartlar ve nafakanın başlaması 00:11:20 - Evlilik nafakasının miktarı ne kadardır? 00:19:45 - nafakayı düşüren sebepler nelerdir İlmihal Derseri: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjo0ws8PpqZprQkiZ37jwyfc Sorun Söyleyelim: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqRr3hX4_H1LcAQcjeES3RQ Cuma Hutbesi: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEjykW2SZD_46t85Y4tKCn
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e İttibâ Edenler Allah’ın muhabbetini elde edebilmek için en mühim rehber, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’dir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana tâbî olun ki Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı mağfiret eylesin! Allah, Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmrân 3/31) Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e ittibâ etmek, onun sünnet-i seniyyesine tâbî olmak; bizi Allah’ın sevgisine eriştirmektedir. Zira Allah Rasûlü (s.a.v); yaşayan, canlı bir Kur’ân-ı Kerim’dir. Onun muazzam ve mükemmel ahlâkı, Kur’ân’dır. Kelâmullah olan Kur’ân’ı yaşayanlar ise onun sahibi olan Allah tarafından sevilirler. Allah’ı sevmenin en büyük göstergesi de O’nun kelâmına ve elçisine uymaktır. Mü’minler Allah’ın sevgisinin anahtarı, olmazsa olmaz şartı; tâlim buyurduğu esaslar ile kulun kendisine samimî bir kalp ile inanması, yani sahih bir îmandır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allah mü’minlerin dostudur.” (Âl-i İmrân 3/68. Bkz. el-Bakara 2/257) “Allah, küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (el-Bakara 2/276) Muhsinler Allah Teâlâ’nın sevdiği vasıflardan biri de ihsândır. Yani bir işi en güzel şekilde yapmak, cömertlik, infak, iyilikte bulunmak ve Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmektir. Kulluğun ihlâs ve samimiyetle, zâhirî ve bâtınî güzelliğin kemâlinde edâ edilmesidir. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Allah yolunda infâk ediniz de, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız. Bir de ihsanda bulununuz! Zira Allah, muhsinleri sever.” (el-Bakara 2/195) Bir rivâyete göre bu âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi şudur: Ensâr, tasaddukta bulunuyor, Allah’ın dilediği kadar veriyorlardı. Ancak bir sene kıtlık olunca onlar da sadaka vermeyi azalttılar. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.[1] Demek ki Allah Teâlâ, kendi yolunda infâk eden, İslâm’ın yayılması ve öğretilmesi husûsunda tembellik göstermeyerek devamlı gayret eden ve ihsân duygusu içinde hâyatını devam ettirerek insanlara faydalı olmayı şiâr edinen güzel kullarını sevmektedir. Cenâb-ı Hak, sevdiği takvâ sahibi muhsin kullarının nasıl davrandıklarını ve kendilerine ne mükâfatlar verildiğini şöyle beyan buyurur: “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın! Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda infak ederler, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah ihsân sahiplerini sever. Onlar çirkin bir şey yaptıkları veya kendilerine kötülük ettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar, yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. İşte onların yaptıklarının karşılığı Rableri tarafından bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!” (Âl-i İmrân 3/133-136) Cenâb-ı Hak diğer âyet-i kerîmelerde muhsinleri şöyle târif eder: “Nice peygamber vardır ki onunla birlikte birçok Allah erleri savaştılar. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşemediler, yılmadılar, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever. Onların sözü şunu demekten ibaretti: «Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et!» Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini ve âhiret nimetinin de güzelini verdi. Allah muhsinleri sever.” (Âl-i İmrân 3/146-148) Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de ihsan şuurunu muhtelif yönleriyle tarif ederek, onun Allah’ın muhabbetine vesile olduğunu beyan buyuruyor: “Allah (c.c), sizden biri bir iş yaptığında onu sağlam ve güzel yapmasını sever.”[2] “Allah Teâlâ; cömerttir, cömertliği sever.”[3] Tevekküle Sıkı Sarılanlar Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Sen onlara sırf Allah’ın lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a tevekkül et, doğrusu Allah kendisine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân 3/159) Çok Tevbe Edip Çok Temizlenenler Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri sever!” (el-Bakara 2/222) Temizlik hem beşerî bir mürüvvet hem de şerʻî bir vazifedir. Allah Teâlâ, hem zâhiri temizliğe dikkat ederek abdest ve guslüne ihtimâm gösteren, hem de nefsini günah, isyan, cimrilik ve tembellik gibi kötü hasletlerden tezkiye ederek mânevî temizliğe önem veren, yaptığı her işi takvâ temeli üzerine binâ eden kullarını sever.[4] Ehli Sünnet akaidi Oynatma Listesi: https://youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEMFoCzH9ryXXvAlY0iZhA&feature=shared
Ayrıntılı doküman için: https://docs.google.com/document/d/1NznpYFAtn2nqWxvPqWjBEyDg9aok8kyd/edit?usp=sharing&ouid=105858756449414043994&rtpof=true&sd=true İKRAH (ZORLAMA) Tarifi: İkrahın lügat manası; bir kimseyi İstemediği bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya zorlamaktır. Istılahı manası ise; Bir kimseyi korkutmak veya tehdit etmek suretiyle rızası olmaksızın bir sözü söylemeye veya bir işi yapmaya haksız yere zorlamaktır. İkrahın Kısımları: İkrah tehdit edilen cezanın kişiye fiilen uygulanmış veya uygulanmamış ol¬ması bakımından, maddi ikrah ve manevi ikrah diye iki kısma ayrılmaktadır. 1. Maddi İkrah: Bu kısımda, tehdit edilen kişinin dövülmesi, boğazının sıkılması, bacağının bükülmesi gibi, bir kısım işkencelerin fiilen yapılmış olması gereklidir. Sadece tehdit etmek, maddi İkrah değildir, 2. Manevi İkrah: Bu kısımda ise, mecbur edilen kişiye sadece tehdit yapılır. Fiilen işkence görmüş olması şart değildir. Fıkıh alimleri, ruhsata sebeb olacak ikrahın hangisi olması gerektiği hususunda iki kısma ayrılmışlardır: a. İmam Ebu Hanife, Şafii ve Malik'e göre manevi ikrah ruhsatın tahakkuku için yeterlidir. Bunlara göre ruhsata neden olacak ikrahın gerçekleşmesi için bir kısım işkencelerin fiilen yapılması şart değildir. Bunlar görüşleri¬ni şu delillere dayandırmışlardır: Umumiyetle zorlamalar, "seni öldürürüm", "sana sopa atarım", "sana işkence ederim" şeklindeki tehditlerle yapılır. Fiilen yapılıp bitmiş olan işkenceler ise, artık kaçınmayı gerektirmeyen ve korku kaynağı olmaktan çıkan şeylerdir. Zira sıkıştırılan kişiyi korkuya salan asıl sebeb, derhal yapılacağı bildirilen bir kısım tehditlerdir. İşte bunun içindir ki, tehdit edilen kişinin, tehlikelerden kurtulması için bazı yasaklan İşlemesine ruhsat verilmiştir. Tehlikeleri atlatan bir insanın artık böyle bir hakkı yoktur. Kendisine fiilen işkence yapılan kişi, kendisinden istenileni yapmadığı taktirde yeniden işkencelere maruz kalacağına zannı galiple kanaat getirirse veya böyle bir tehditle karşı karşıya kalırsa, bu da hiç işkence görmemiş olan ve sadece tehdit edilen insan gibi, ikrahdan kaynaklanan ruhsatlardan istifade edebilir. b. İmam Ahmed bin Hanbel'den ise, iki görüş rivayet edilmektedir: Birinci görüşe göre, ruhsata yol açacak ikrah maddi ikrahtır. İkinci görüşe göre ise, manevi ikrahın da yeterli olacağı şeklindedir. Daha sonra da izah edileceği gibi, Hanbeli mezhebi alimlerinden olan İbni Kudame bu son görüşü tercih etmektedir. Güncel Konular https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjo1dsXexTa1dg06ZdTr8RuT Ehli Sünnet Akaidi https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEMFoCzH9ryXXvAlY0iZhA İlm-i Hâl Dersleri https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjo0ws8PpqZprQkiZ37jwyfc
00:02:29 - Giriş 00:03:07 - Melek Ne Demektir? 00:04:09 - Melekler Neyden Yaratılmıştır? 00:05:39 - Meleklere İmanın Önemi 00:06:20 - Meleklerin Özellikleri 00:09:17 - Ölüm Meleğine Azrail Denilir mi? 00:11:12 - Cebrail Aleyhisselamın Görevleri 00:15:43 - Cebrailin başka görevleri var mı? 00:17:26 - Mikail Aleyhisselamın Görevleri 00:18:37 - Cebrail Aleyhisselamın Diğer Görevleri 00:22:07 - İsrafil Aleyhisselam'ın Görevleri 00:24:40 - İsrafil Aleyhisselam da Kıyamet de ölecek mi? 00:26:13 - Ölüm Meleği - Azrail 00:26:34 - Ölüm Meleği Sadece Bir Melek Mi? 00:30:47 - Şeytan Melek Midir? 00:33:07 - Allah, meleklere insanı yaratacağını söylediğinde Melekler Kan döküp huzursuzluk çıkaracak birilerini mi yaratıyorsun diye soruyorlar. Melekler bunları nerden biliyor? #islam #tevhid #akaid Ehli Sünnet akaidi Oynatma Listesi: https://youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEMFoCzH9ryXXvAlY0iZhA&feature=shared
Dersin Dokumanları İçin: https://docs.google.com/document/d/1bH-DABHCpQ76tdnfvLNW48gwFo35f8JV/edit?usp=sharing&ouid=105858756449414043994&rtpof=true&sd=true İlmihal Derseri: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjo0ws8PpqZprQkiZ37jwyfc Sorun Söyleyelim: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqRr3hX4_H1LcAQcjeES3RQ Cuma Hutbesi: https://www.youtube.com/playlist?list=PLw_dec0EVOjqEjykW2SZD_46t85Y4tKCn
Araf Suresi, 17. ayet: "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." Araf Suresi, 58. ayet: "Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte Biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz." Araf Suresi, 144. ayet: "(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." Araf Suresi, 189. ayet: "O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız." Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64) Allah (c.c) O Kişiyi Başkalarına Muhtaç Olmaktan Kurtarır Ebû Saîd Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre, Medineli müslümanlardan bir kısmı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitab etti: “Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lutufta bulunulmamıştır.” (Buhârî, Zekât 50, Müslim, Zekât 124. Tirmizî, Birr 77) En Güzel Şükür Hali "Secde" «Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefâat niyâz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim; O da bana ümmetimin üçte birini daha bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere tekrar secdeye kapandım.»” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 162/2775) Peygamberimizin (s.a.v) Öğüdü Ebû Hüreyre (r.a.)’den; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: – Şu kelimeleri, onlar ile amel etmek veya onlar ile amel edecek olana öğretmek için benden kim almak (öğrenmek) ister? Bunun üzerine; – Ben, Yâ Resûlullah, dedim. Resûlullah elimden tutarak beş şeyi saydı ve buyurdu ki: – Haramdan sakın! insanların en çok ibâdet edeni olursun. Allâhu Teâlâ’nın sana ayırdığına râzı ol! İnsanların en zengini olursun. Komşuna iyilik et! (Gerçek) Mü’min olursun. Kendin için sevdiğini, insanlar için de sev! (Hakiki) Müslüman olursun. Çok gülme! Çünkü fazla gülmek, kalbi öldürür (Tirmizî, Zühd, 2, IV, 551) Aşağı Olana Bakınız! Ebû Hüreyre (r.a.)’den; Resûlullah (s.a.s.) buyurdu: “(Dünyalıkta) sizden aşağı olana bakınız! (Yoksa) sizden yüksek olana bakmayınız! Zirâ size lâyık olan, sizin üzerinizdeki Allâh’ın nimetini hor görmemenizdir.” (Tirmizî, Kıyamet, 58, IV, 666) #islam #tevhid #cuma
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَداً حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّـنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ İbrahim'de ve onun beraberinde olanlarda sizin için gerçekten güzel bir örnek vardı. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: Biz, sizden ve Allah' ı bırakıp taptığınız başka şeylerden uzağız. Sizi inkar ediyoruz. Yalnız Allah'a inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve öfke belirmiştir. Yalnız İbrahim'in babasına; andolsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim. Ama Allah'tan sana gelecek herhangi birşeyi def'etmeye gücüm yetmez, demesi müstesna. Ey Rabbımız; Sana tevekkül ettik ve Sana yöneldik. Dönüş de ancak Sana'dır. Mümtehine Suresi 4.. Ayet