1939 yılında Freud kanser nedeniyle çok fazla acı çekmektedir. Bu sırada Nazilerin İngiltere bombardımanı da başlamıştır ve bu da onu fazlasıyla üzmektedir. Özel doktoru ona “Üstat, bu savaşın son savaş olacağı söyleniyor, buna inanıyor musunuz?” diye sorduğunda Freud, “Benim son savaşım olduğuna inanıyorum sadece,” der ve çok yakın dostu olan hekim arkadaşından kendisine yüksek dozda morfin vermesini ister. Ölümü için kutsal sayılan 23 Eylül’ü seçer ve dostuna “Bu gece bu işi bitirelim,” der.
Ölümünden bir yıl önce Freud, Musa Denen Adam ve Tektanrıcılık kitabını Londra’da tamamlamıştı. Son yıllarında bu konuya bu kadar önem vermesinin nedeni, dünyada Yahudilere karşı bir düşmanlığın oluşması ve bunun Yahudi soykırımına doğru gidişiydi. Bunun altında yatan kaba politik düşünceler, tavır alışlar, ekonomik yaklaşımlar da önemlidir, ama Freud esas olarak bunun altındakini merak eder: İnsanların bilinçdışında Yahudilere karşı neden büyük bir kin vardır?
Freud 1938 yılında, 81 yaşında iken Nazilerin işgali altındaki Viyana’yı terk etmek zorunda kalır ve Londra’ya göç eder. Viyana’dan ayrılışını, Titanic’in 2. kaptanının sözlerine benzetir. Sağ kalan 2. kaptan “Gemiyi ne zaman terk ettiniz?” sorusuna “Ben Titanic’i terk etmedim. Ben güvertede duruyordum, o benim altımdan çekildi” diye cevap vermiştir. Freud da “Viyana beni terk etti” diye açıklar Londra’ya gidişini. Freud Londra’da çok az yaşayabilecek ama en büyük eserlerinden birini bitirecektir.
Didik Didik Freud'un bu bölümünde artık Freud'un sağlık durumu giderek bozuluyor. Bir çeşit sonun başlangıcı diyebiliriz.
Bugünkü bölümde Freud'un Musa Denen Adam kitabına giden yolda yazdığı 3 önemli yapıttan söz ediyoruz: Bir Yanılsamanın Geleceği (1927), Kültür İçinde Huzursuzluk (1930), Kitle Psikolojisi (1921). Bu üç yapıt da döneminin kültür tarihinin kilometre taşları sayılabilir. Özellikle Kitle Psikolojisi, büyük bir öngörüyle neredeyse Hitler’in habercisi olarak görülebilir. Kültür İçinde Huzursuzluk’ta da Freud insanın otoriteye gereksinimini ele alır.
Freud’a göre edebiyat dünyasında 3 başyapıt vardır: Sofokles’in Kral Oidipus’u, Shakespeare’in Hamlet’i, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i. Ve Freud bu üç başyapıtta da ortak noktanın babayı öldürmek olduğunu vurgular. Oğullar ancak babadan kurtulduklarında özgürlüğe kavuşurlar. Kral Oidipus babayı öldürüp bunu “yazgı” olarak niteler. Hamlet ise amcası öldürmeseydi kendisi babasını öldürecektir, o yüzden de babasının öcünü almak için amcasını öldürmekte tereddüt eder. Karamazov Kardeşler’de de dört kardeşin her biri babayı öldürmüş olabilir çünkü bunu içten içe istemektedirler. Ve Freud’dan çok etkilenen bir yazar da Kafka’dır. Kafka’nın Yargı öyküsündeki baba-oğul ilişkisini de bugünkü bölümde konuştuk.
Bu bölümde bir konuğumuz var: Yazar Mario Levi ile Freud'un Yahudi diasporasında yaşamasının onun dünyasındaki önemini konuştuk.
Didik Didik Freud: 12. Bölüm Freud 1913 yılında Totem ve Tabu kitabını yayımlar. 1906'dan beri üzerinde çalışmaktadır. En eski insan toplumlarında bile iki önemli yasağın bulunduğunu görmüştür. İlkel toplumlar ve özellikle Avustralya yerli kabileleri üzerine yoğunlaşır ve görür ki çok ilkel koşullarda yaşamaktadırlar, barınakları yoktur, sistematik bir dinleri yoktur, ama iki önemli yasakları vardır: Grup içi evlenme/cinsel ilişki ve grup içinde birbirini öldürmek. Bu yasaklar Freud'a çok ilginç gelir. Neden grup içinde evlenme ya da cinsel ilişki yasağı vardır? Bunu anlamak için çıktığı yolda Freud, Darwin'in çalışmalarından da mitolojiden de ilham alır. 12. bölümde babayı öldürerek yerine geçmek ve onu totem haline getirmek var. Meraklısı için Tarkovski'li not: Freud ve ailesinin 1938'de Nazilerden kaçarak yerleştikleri Londra'daki evleri 1986'da Freud Müzesi haline getirildi. Freud'un ünlü "psikanaliz divanı"nın da bulunduğu müze, sık sık eğitim ve sanat aktiviteleri düzenliyor. Müzede bu hafta başlayacak ve yedi hafta sürecek olan ilginç bir kurs var: Andrey Tarkovski'nin Metafizik Düş Kuşağı. Tarkovski'nin 7 filminin ele alınacağı kursta, Tarkovski'nin pek sevdiği, fazlasıyla anlam yüklü düş alanlarında gezinilirken psikanalizden yararlanılacağı belirtiliyor: http://freud.org.uk/events/76216/projections-andrei-tarkovskys-metaphys…
Didik Didik Freud: 11. Bölüm Didik Didik Freud'un bu bölümünde, Serol Teber ve Şenol Ayla, Freud'un yapıtlarında din kavramı üzerinde duruyorlar.
Didik Didik Freud: 10. Bölüm Didik Didik Freud'un 10. bölümünde Serol Teber ve Şenol Ayla, Freud ile, İngiliz yazar Arthur Conan Doyle'un meşhur roman kahramanı Sherlock Holmes ve Edgar Allen Poe'nun kitaplarında karşımıza çıkan dedektif Mösyö Dupin arasındaki benzerlikleri ele alıyorlar.
Didik Didik Freud: 9. Bölüm Didik Didik Freud'un 9. Bölümü: Freud arkeolojiye özel bir ilgi duymakta ve psikanalizi de ruhun arkeolojisine benzetmektedir. Yoğun melankolik dönemlerinde odasına kapanır ve duvarındaki Gradiva rölyefi replikasını saatlerce seyreder. 'Küller Altından Çıkan Aşkın Tanrıçası' Gradiva'da gördüklerini yorumlamaya çalışırken Freud yine sırtını sanata dayar. Alman yazar Wilhelm Jensen'in 'Gradiva: Bir Pompei Fantezisi' adlı romanı üzerine 1907'de psikanalizle edebiyatı bağlayan bir deneme yayımlar, 'Der Wahn und die Träume in W. Jensen's Gradiva (Jensen'in Gradiva'sında Hezeyan ve Düşler). Bu deneme sürrealistler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır. Sonrasında Freud'un ruhun katmanlarına, serbest çağrışıma ve düşlere dair fikirleri, bir anlamda sürrealizmin önünde kapılar açacaktır...
Didik Didik Freud: 8. Bölüm 8. bölümde Freud, babasının ölümünün ardından Oidipus kompleksini tanımlamaya doğru yol alırken Shakespeare'e başvuryor: Hamlet babasının öcünü almak için amcasını öldürmek istemekte ama kararsız davranmaktadır. Freud, 'Hamlet kararsızlığı' olarak adlandırdığı bu durumu, kendi çocukluğunda babasına karşı duyduğu hislere benzetir ve babayı öldürüp anneyle evlenme isteğini tanımlar. Freud'a göre "Hamlet'in bilinci, onun bilinçdışındaki suçluluk bilincidir." Hamlet, Shakespeare, Oidipus, Sofokles… herkes 8. bölümde Didik Didik Freud'da.
Didik Didik Freud: 7. Bölüm 1894'te Freud, "Cinsel içgüdülerde saklı ya da yoğunlaşmış enerji yüküne libido adını verdim" der ve 'libido' kavramının adını koyar, 'içgüdü'yü tanımlar ve 'bilinçdışı'nı psikanalizin temel kavramlarından biri olarak kullanmaya başlar. Hastası olan on sekiz genç kadının analizini sunarak 'Kışkırtma teorisi'ni ortaya atar. Bu kadınların hepsi çocukluk dönemlerinde aile içinde cinsel tacize uğramış ve erişkin yaşlarda çeşitli nörotik belirtilerle hekime başvurmuşlardır. Kışkırtma teorisi Katolik Viyana'da çok tepki çeker. Freud'un akademik kariyeri tehlikeye girer ve muayenehaneye gelen hastalar azalır. Babası ölünce Freud babasına karşı kendisini suçlu hissettiğini fark eder ve giderek Oidipus kompleksi teorisini oluşturmaya başlar... Bu bölümde bir de Serol Teber'in 1980'lerde Almanya'da, enseste maruz kalmış olan kadın ve çocuklarla yaptığı çalışmalardan ve Türkiye'deki deneyimlerinden de bahsedeceğiz.
srhtun
Bazı yerlerde ufak atlamalar var. Sanki "Fahişe" kelimesi sansürleniyor gibi ???
srhtun
Bölümde çalan şarkılar da Info'da yazsaydı iyi olurdu.
ilker gamer
Çok beğendim
Burcu
Updates ?
Selman Samet
Çok radyo dinleme alışkanlığım olmadığından sanırım