Haksızlığa uğradığını düşünenler buraya! Gücü elinde bulunduranlara karşı hakkını nasıl koruyacağını bilemiyorsan, bu bölüm tam senlik.
Genelde "Sana ihtiyacım var" dediğimiz en son kişi kendimiz oluyoruz. Bunu fark etmeden kurduğumuz bağlar, zamanla bağımlılıklara dönüşüp bizi zehirliyor olabilir mi?
Kendimize inanmak için daha kaç sebebe ihtiyacımız var? Sanki her güvensizliğimiz, yetersizliğimizin koca bir ispatı gibi. Peki bu duygudan kurtulmak mümkün mü?
Okula dönüşle beraber, tüm velilerin kaçınılmaz problemi tekrar gündemde, çok sorulan ve merak edilen bu soruna cevap arayacağız. Konumuz: Akran Zorbalığı...
Artık ben, ben değilim sanki. ''Her şey anlamını yavaş yavaş kaybediyor ve çektiğim acıya mana veremiyorum'' diyorsan, belki maratonun sonuna yaklaşıyorsundur.
"Hayatımız kolaylaşsın!" derken kendi efendilerimizi mi yaratıyoruz? Ne kadar çekici olsa da bu tedirgin edici sorunun altında, insana dair en temel korkular yatıyor olabilir. İnsan olma penceresinden yapay zekayı tartışıyoruz.
Kendini kandırmanın gizli bir gücü olabilir. Bu gücü doğru kullanırsam, "Mış" gibi yapmak bana hizmet eder mi? Hep beraber bu soruya cevap bulalım.
Yaşanacak tek gün 'bugün' olsa dahi, aklımız hep bi geçmişe takılı. Her şeyi değiştirecek büyük sırrı anılarda aramak ve onları iyileştirmek mümkün mü?
En pasif erdem denilen ''tahammül'' gerçekten bizim için faydalı mı? Yoksa toplumun huzuru adına demir bir leblebi yutuyor olabilir miyiz?
Sosyal kelebekler çağında yanlızlığı seçmek veya kalabalıklarda huzuru bulamamak suç mu? Kişilik özelliği olarak en öne koyduğumuz bu net ayrımı ve gerçek yüzünü masaya yatırıyoruz.
Hastalık hayatın bir parçası olabilir ama bu kadar büyük bir parçası olması gerekiyor mu? Ben hasta olan mıyım, yoksa eden mi?
Bazen kızsamda kendime, ağzımda bakla ıslanmıyor. Sanki hayatımı ve planlarımı anlatmadan yaşayamıyor gibiyim. Bu ihtiyacın kaynağı ne olabilir?
Her yanımızdan stres ve anksiyete yağarken, sağlam kalmak mümkün müymüş bakalım.
Her hareketimde beni eleştiren ve her şeyi çok bilenlerle, çevrili etrafım. Bu kalabalığın baskısı altında ''ben'' kalabilmek mümkün olabilir mi, hem de üstelik beni eleştirenlere teşekkür ederek...
Sabotajın baş şüphelisi: başarma korkusu. Yoksa bu zanlı, gerçek bize ışık tutan bir rehber olabilir mi?
Her seçimin bir doğrusu olmalı derken her zaman seçenekler arasında sıkışmış buluyoruz kendimizi. Peki doğru bir seçenek varsa, ben bunu nasıl görebilirim?
Yapmam gerekenler listem uzarken, adım bile atamamak acı verebiliyor. Belki de sorun yapamamakla değil, yapmayı seçtiklerimle ilgilidir. Kim bilir?
Hayatımızın temelinde mutluluk ve onu elde etmek adına yaşanmış hayal kırıklıkları var. Peşinden koşmayı bırakmadığımız bu harika ama uçucu duyguda derinleşelim bakalım.
Sanarsın hayat bir beklentiler festivali. Ne benim beklediklerim, ne de benden beklenenler hiç bitmiyor. Bakalım beklentilerden kurtulmak ne kadar mümkün?