Artık Demir Almak Günü Gelmişse Zamandan Meçhule Giden Bir Gemi Kalkar Bu Limandan
Sakiya mey sun ki bir gün lalezar elden gider Erişir fasl-ı hazan bağ-u bahar elden gider. ( Ey saki içki ver çünkü bir gün bu lale bahçesi elden gider gelir hazan zamanı bu bağ, bu bahar elden gider.) Her nice Zühd-ü salaha mail olur hatırım Gördüğümce ol nigarı ihtiyar elden gider. (Her ne kadar ruhani ibadetlerin en iyisine meyilli olsa da gönlüm o güzel yüzlü sevgiliyi görünce iradem elden gider.) Şöyle hak oldum ki, ah etmeye havf eyler gönül Lacerem bad-ı saba ile gubar elden gider. (Ah etmeye korkuyor gönlüm, çünkü öyle bir toprağa düştüm ki sabah rüzgârı ile şüphesiz toz elden gider.) Gırre olma dilbera hüsnü cemale kıl vefa Baki kalmaz kimseye nakşünigar elden gider. (Ey dilber, gafil olma, güzelliğinle öğünme vefalı ol kalıcı olmaz kimsede bu süs ve güzellik elden gider.) Yar içün ağyar ile merdane ceng etsem gerek İt gibi murdar rakib ölmezse yar elden gider. (Yar için düşman ile mertçe dövüşsem gerek köpek gibi pis düşman ölmedikçe yar elden gider.)
Yazan : Can Dabager (Youtube Sayfası Vardır) Şiir : Sen Misin? Seslendirme: Mustafaphotographer Şiirin Tamamı Gözleri güldü önce kadının Güller açtı buralar Şaçları güzeldi İsmi güzeldi Kendi çok güzeldi Tekrar gözleri güldü kadının Seviyor gibiydi Dudakları konuştu sonra Heyecan vardı sesinde Dökülen her cümle Bir şiir gibiydi Genç âşık bitmesin diye yalvardı o an Rüya sanıyordu genç âşık Oysa her şey "Seni seviyorum." demek kadar gerçekti Kalbi durmuştu adamın Ama hâlâ nefes alabiliyordu Şaşkındı bu duruma "Peki böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi?" dedi kendi kendine Sustu kadın Erkek konuştu "Sen misin benim mucizem?" dedi ve sustu. CAN DABAGER
Merhaba. Bu videomda Abdurrahim Karakoçtan "Hayal ve Gerçek" şiirini seslendirdim. Yazar: Abdurrahim Karakoç Şiir: Hayal ve Gerçek Sosyal Platformlar İnstagram: @mustafaphotographer Spotify: mustafaphotographer Podcast Uygulamaları: mustafaphotographer Şiirin Tamamı Ay ışığı pencereden girende, Senden yana hayâl kurmak ne güzel. Ya bir otobüste, ya bir trende, Gurbet ilden sana varmak ne güzel. Aşkın mayasını senden alıp da, Şekillendim sevda denen kalıpta. Evinizin kapısını çalıp da, İlk çıkandan seni sormak ne güzel. Umudu yoksula bol verir Hudâ; Bin tohuma can var bir damla suda. Gerek uyanık ol, gerek uykuda, Benden bakıp seni görmek ne güzel. Kurumadan daha yolculuk teri, ”Gel” diye yanına çağırsan beni; Bırakıp bir yana gamı, kederi, Doya doya seni sarmak ne güzel. Aşk deyince anlattığı her şeydir; Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir.. Azrai'le can vermesi zor şeydir; Sen istersen sana vermek ne güzel.
Tevbe Suresi : De ki: “Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir. O bizim Mevlâ’mızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler.” 9/51
Bazı insanlar vardır ince düşünceliğiyle anılırlar Bir de buna edebi uslüb eklenirse keyifli bir hikaye ortaya çıkar...
Şiir, huzurdur. Her bir harften oluşan cümlelerin kalbe dokunuşudur.
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim Senden kopardım çiçeklerin en solmazını Toprakların en bereketlisini sende sürdüm Sende tattım yemişlerin cümlesini Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin. Desem ki... İnan bana sevgilim inan Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi fark edemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum
Sevgili Dost, Ben sana bu satırları yazarken, bir bozacı sesini katıyor geceye. Çünkü yalnız mektuplar değil, bozacı sesleri de vardır gecenin tarifinde. Geceyi karanlık, ay ve yıldızlardan ibaret sananlar, annelerin çorbalarında ki lezzeti yağda arayanlardır. Oysa sevgidir, annelerin kaşıklarından "miktarınca" yemeğe katılan. Kitaplar yazmaz. Çünkü anneler şişelenmeden kullanırlar suyu kaynağından. Ben sana bu satırları yazarken, bir müezzin nefes nefese tırmanıyor minareye. Sıcağa aldanıp yalnız bırakmıyor soğuk merdivenleri. Kış uykusundan uyandırmak kolay değil, biliyor, şerefeden dökmeden ezanın lezzetini. Sevgili Dost, Sevginin eli, Midas'ın elleri gibi dokunduğu her şeyi altına çeviriyor. Simitlerin susamlarını, balıkların pullarını, dolmakalemlerin uçlarını parlatan o el işte. O elle düğmeye dokunuyorsunuz, ışık yanıyor. O elle veda ediliyor hüzne. Bir kilimi üzerinde sevgiliniz gezinecekmiş, bir kaşkolu çocuğunuz boynuna dolayacakmış gibi dokur, bir binayı içinde anneniz oturacakmış gibi yaparsanız ne o kilim eskir, ne o kaşkol solar, ne o bina yıkılır. Sevgili Dost, Çaba istiyor sevgi. Tohum yetmiyor, çapa istiyor sevgi. O halde dinle, karların içinde çilek yetiştiren münzevinin hikâyesini: “İhtiyar bir kadın ormanda yaşayan bir münzevinin karların içinde çilek yetiştirdiğini duymuştu. Büyük kızından ormana gidip çilek getirmesini istedi. Kız ormana gitti ve annesinin isteğini münzeviye iletti. Münzevi: "Öyle ise önce bana bir iyilik yap. Şuradaki karları süpürüver. Kuşlara yem vereceğim' dedi. Kız oralı bile olmamıştı. Sadece çilek istediğini tekrarladı. Münzevi de ona çilek vermedi. Kız geri dönüp olanları anlatınca kadın bu defa aynı şeyi küçük kızından istedi. Münzevi ona da karları süpürmesini söyledi. Kız hemen süpürgeyi alarak işe girişti. Karları büyük bir ciddiyetle süpürmeye başladı. Çilekleri unutmuştu bile. Yalnız aç kalan kuşları düşünüyordu. Ama birdenbire karların altından çilekler çıkıverdi. Sevgili Dost, Beraber karları süpürmeye ne dersin? Ne dersin süpürdüğümüz karlardan, kardan adam yapmaya. Çileklerden gözleri, burnu ve dudakları olan bir kardan adam; elinde süpürgemiz. “Elimden geleni yaparım,” diyorsun demek. “İnsan ancak elinden geleni yapar ama, elinden gelenin ne olduğunu bilmek gerek." Sevgili Dost, Elini nabzına götür. #postakutusundakimızıka
Soğuk Bir Kış Günü Sürgün Edilen Sultan Abdülhamd Han'dan vatanına sevgi...
Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
Ders Çıkarılacak Hikaye. İnce Düşünceli Padişah...
Yaradan Rabbin adıyla oku! Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzünde. Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin. Böyle okursan anlarsın Hasan ve Hüseyin’in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü…
Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaclar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum, sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur Tutsak, ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat cıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem? Ben sana mecburum, sen yoksun Belki Haziran'da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor, kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün, kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum, bilemezsin