Çocuk terbiyesi (Marifetullahın külli delilleri Kainat, Kur'an, Peygamberimiz, Vicdan) Prof. Dr. Şener Dilek - DostTv Bakış Açısı /1.7.2022/
Yirminci asrın tam başında, 1900 senesinde dünyaya teşrif eden Tahiri Mutlu Ağabey, Isparta Ata-beylidir. 3 Nisan 1977’de İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Eyüp Sultan Kabristanı’ndadır. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Kahraman Tahiri” iman kurtarma davasının sarsılmaz ve yanılmaz bahadırlarındandır. Üstad’ımızın bütün vasiyetlerinde vâris ve vekil olarak adı geçen Tahiri Mutlu Ağabey, Hz. Bediüzzaman’la beraber Denizli ve Afyon Hapishanelerinde aynı çatı altında yatmıştır. Tahiri Ağabey, Risale-i Nur’un el yazısıyla çoğaltılma dönemlerinde, parmaklarını matbaa makinesi gibi çalıştırarak, yazdığı binlerce nüshayı, iman hakikatlerine susamış muhtaçların manevi imdadına göndermiştir. Vefatlarına kadar hayatı, ya “Medrese-i Nuriye”lerde veya “Medrese-i Yusufiyelerde geçmiştir. 3 Nisan 1977’de İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Eyüp Sultan Kabristanı’ndadır. Mübarek cenazesinin kaldırılma safahatını başından sonuna kadar takip etme şansımız olmuştu. Bütün ayrıntılarıyla anlatımı gelecek… Tahiri Mutlu Ağabey çoluk çocuğuyla beraber bütün dünyevî varlığını, bağını bahçesini Kur’an hizmetleri yolunda sarf etmiştir. Risale-i Nur’da muhtelif vesilelerle bu fedakârlık şöyle teyit edilmektedir: “Bizi ve Kastamonu şakirtlerini kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetiştiren, evlât ve peder ve valideleri ve refikası ile Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tahiri kardeşim!” (Kastamonu Lâhikası, 258) “Tahiri’nin Denizli hapsinde unutulmaz halisane hizmetiyle ve Nurlara sarsılmaz sadakatiyle ve yanılmaz zekâvetiyle ve çekilmez bahadırlığıyla, daire-i Nur’da ehemmiyetli makamı için bütün bu defaki mektubunu lâhikaya geçirdik. Başta Nur’un şakirtlerinden validesi Zübeyde olarak, akrabasına ve rüfekasına selâm ederim. Cenab-ı Hak onlardan ebeden razı olsun! Âmin…” (Emirdağ Lâhikası-I, 161) Bayram Yüksel Ağabey: “Bir kabahatimizden dolayı Üstad hiddetlendiği zaman, biz önce Tahiri ağabeyi gönderirdik. Üstad da: ‘Tahiri’nin hatırı için sizi affettim!’ derdi...” diye anlatırdı bizlere. İstanbul Kocamustafapaşa semtinde Tevruz Apartmanı’nda ikamet eden Tâhirî ağabeye yaptığımız ziyaretlerde kendisini daha yakından tanıma imkânımız oluyordu. Şöyle: “Tahiri Ağabey daima Kur’an hurufuyla yazılan risalelerden okurdu. Bir gün bize: ‘Üstad bana ve Hüsrev’e yeni harfi yasakladı’ demişti. İşin sırrını, Üstad’ımızın Şualar’daki bir mektubunu okuyunca anladık: “‘Kardeşlerim! Yeni hurufla yazdığınız iki mesele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Meseleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahiri gibi kalemleri, Kur’an’a ve Kur’an hattına mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasiptir.’ (Şualar, 304) “Bir gün Tevruz Apartmanı’nda arkasında ikindi namazı kıldık. Hiç düşünmeden imamlık yaptığı seccadeyi katlayıp bir köşeye atıverdim. Tahiri ağabey gülerek, o muhteşem gür sesiyle, ‘Keçeli! O, Üstad’ın seccadesidir, niye atıyorsun!’ diye ikazda bulunmuştu. Her hareketi, her tavrı Hz. ‘Üstad’a sadakat’ ölçüsünün işaretlerini taşıyordu. Tahiri Ağabey, Üstad’ımızın duasıyla kendi makamını bilmeyen velilerdendi...”
@Tevfik Göksu 1887'de Barla'da dünyaya geldi. Subay olan babası Veli Bey ile birlikte Şam'da yirmi yıl kalmasından dolayı "Şamlı Hafız Tevfik" denilmiştir. Şam'da bulunduğu yıllarda babası ile birlikte Bediüzzaman'ın Emeviye Camiinde (bk. Emevîler maddesi) verdiği Hutbe-i Şâmiye'yi dinlerken babası Bediüzzaman'ı göstererek şöyle demişti: "Bu zât meşhur bir zâttır. Ona iyi bak, ileride bu zâta hizmet edeceksin."Âlim ve ehl-i kalb olan babasının bu sözü yıllar sonra gerçekleşti ve Şamlı Hafız Tevfik, Üstadın Barla'da mecburî ikamete tabi tutulduğu yıllarda ona talebe ve kâtip oldu.Güzel hattıyla Nur Risalelerini yazıyordu. Bu yüzden kendisine "Nur'un Birinci Kâtibi" unvanı verildi.Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde adı "Şamlı, Hafız Tevfik ve Tevfik" şeklinde de geçen Hafız Tevfik'in Barla Lahikasında, Üstad Bediüzzaman Said Nursî ile hicrî 1300 senesinin müceddidi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî arasındaki benzerlik ve farklılıkları ele aldığı ilmî bir makalesi de bulunmaktadır.1965 yılında vefat eden Şamlı Hafız Tevfik'in kabri Barla'dadır.
@Ahmet Aytimur
Sıddık Süleyman ya da Süleyman Kervancı Bediüzzaman Barla'ya geldiğinde sekiz sene gücendirmeden hizmetinde bulunan ve müsvedde katipliğini yapan bir nur talebesidir. Abdülkadir Geylani (ks) 800 sene önce kendisinden haber vermiştir. Üstadına olan sadakatından dolayı Bediüzzaman ona "Sıddık" unvanını vermiştir. 28. Söz onun dere bahçesinde telif edilmiştir.Bundan sonra bahçesinin adı da “Cennet Bahçesi” olmuştur. Bediüzzaman Barla'ya geldiğinde ilk ziyaretine gidenlerden biridir. Kastamonu'da da ziyaretine gitmiştir.Ankara’da vefat etmiş, Barla’ya götürülerek defnedilmiştir. "Sıddık Süleyman Ağabey de Üstadımızı anlatmakla bitiremezdi. O da bizlere şunları anlatmıştı: 'Bir gün Üstadımıza içimden dedim, "Biz yazıyoruz, biz okuyoruz. Üstad bu kadar zahmeti niye çekiyor." diye düşündüm. Böyle mülâhaza ediyordum. Üstadım birden, "Kardaşım göreceksin, ben bunları bütün dünyaya okutturacağım." dedi.' Bu neviden eski ağabeylerin hepsinden bu mevzularda çok şeyler işittik.
Ahmed Feyzi Kul Isparta'da doğmuş daha sonra Aydın'ın Ortaklar bucağında ikamet etmiş alim ve fazıl bir nur talebesidir. Genç yaşta İstanbul'da Osmanlının mektep ve medreselerinde eğitim görmüştür. I. dünya savaşına değişik cephelerde katılmış esir düşmüş, gazi olmuştur. Denizli hapsine girmiş, 1948’de Afyon Mahkemesinde Üstad ve Nur talebelerinin huzurunda yaptığı son müdafaası ve Risale-i Nur'a hizmeti dolayısıyla Bediüzzaman tarafından “Risale-i Nur'un manevi avukatı” olarak isimlendirilmiştir. Hatip bir zat idi ve ilm-i cifre vakıf idi. Ayet ve hadislerden yaptığı bazı istihraçları "Maidet-ül Kur'an" adı altında toplamış, Bediüzzaman hazretleri bu eseri Tılsımlar Mecmuası'na zeyl olarak koymuştur.
Bediüzzaman’ın kardeşi, İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye’yi Arapça’dan Türkçe’ye çeviren mütercim. Üstad Bediüzzaman’ın kardeşi ve talebesidir. 1884 yılında doğdu. İlk eğitimini burada aldı. Nurs Köyünden sonra Arvas’ta eğitimine devam etti. 1900’de buradan Van’a gitti. Van’da kaldığı on dört yıl boyunca buradaki Horhor Medresesinde ağabeyi Üstad Bediüzzaman’ın nezaretinde iki yüzü aşkın talebe ile birlikte eğitimine devam etti. Özellikle Arap Dili ve Edebiyatı alanında çok büyük ilerlemeler katetti. Nitekim bu sebepten dolayı Üstad Bediüzzaman, İşaratü’l-İ’caz ve Mesnevi-i Nuriye isimli eserlerinin Arapça’dan tercüme edilmesi işini ona vermişti. Abdülmecid, 1955 yılında Konya’ya gitti. Buraya gelmesinin sebeplerinden birisi kızının Konya Kız Öğretmen Okuluna başlamasıydı. Buraya geldikten sonra Isparta’ya giderek çok uzun zamandan beri ayrı düştüğü Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip, hasret giderdi. Bu ziyaret Bediüzzaman Hazretlerini de son derece sevindirmişti. Nitekim 11 Haziran 1967’de Cuma günü vefat etti.
Abdurrahman gayet zekî, fedakâr, üstadın hem yeğeni, hem talebesi, hem hizmetkârı, hem kâtibi, hem de evlâd-ı maneviyesi idi. Bediüzzaman’ın doğumundan Rus esaretinden firar edip İstanbul’a teşrifleriyle, Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye azalığına kadar hayatını içeren bir "Tarihçe-i Hayat" kaleme aldı (1919). Ayrıca Bediüzzaman’ın "Lemeat" isimli eserinin arka tarafında kısa bir makalesinin yanı sıra vefatından bir-iki ay evvel amcasına hitaben yazdığı ve Barla Lahikasında yer alan mektubu bulunmaktadır. Henüz çok genç yaşlarda iken İstanbul’a yerleşti. Amcasının Rusya’daki esaretten geldikten sonra yerleştiği İstanbul Çamlıca tepesindeki bir köşkte hayatını geçirmeye başladı. Eski Said döneminde 1918-1923 yılları arasında Bediüzzaman'la İstanbul ve Ankara'da beraber kaldı. Daha sonra Bediüzzaman Ankara'daki hükümet ile uyuşamayıp Van'a gittiğinde Abdurrahman Ankara'da kalıp Meclis’te ve Sağlık Bakanlığında memurluk yaptı, 5-6 yıl sonra vefat etti.